ALS Derneği’nin sosyal sorumluluk proje kapsamında hazırladığı ALS ve Farkındalık sohbetlerimiz başlıyor. Oyuncu İlkin Tüfekçi’nin gerçekleştirdiği ALS ve Farkındalık Sohbetleri serisinin ilk konuğu Şahan Gökbakar oldu. Bundan sonra her ay sürpriz konuklarla devam edecek olan röportaj serisinde, ALS hastalarının seçtiği ünlülere yine ALS hastalarının yönelttiği sorulardan oluşan özel röportajlar yer alacak.
Ünlü futbolcu İlyas Tüfekçi, ALS hastalığına yakalandığından beri, kızı İlkin Tüfekçi, bir yandan mesleği oyunculuk kariyerinde yükselirken diğer yandan da babasının her ihtiyacına koşuyor ve ona kaliteli bir yaşam ortamı sağlıyor. Deneyimin bizzat içinde olduğu için, bu projede olması bizler için çok başka bir anlam ifade ediyordu.
ALS ve Farkındalık sohbetlerinin amacı als hastalarının sesini duyurabilmek bununla beraber hastaların ihtiyaçlarının aciliyeti ve önemi konusunda farkındalık yaratabilmek ve elbette toplumda, ALS gönüllülerin çoğalmasına yardımcı olabilmektir.
ALS ve farkındalık Sohbetleri serisinin bir başka özelliği ise, ALS hastalarında zaman içinde gelişen kas güçsüzlüğü nedeniyle ellerini kullanamayan, konuşamayan ve yazı yazamayan; sonuçta etrafındakilerle iletişim kuramayan ALS hastalarının “iletişim” sorunu için tek seçenek olan “göz bilgisayarı” ve iletişimin en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu anlatabilmektir.
Röportajların sesli kayıtları, ALS hastası olan ve göz bilgisayarı kullanan, aynı zamanda ALS-MNH Derneği başkanı Dr. Alper Kaya tarafından yazıya dökülmüştür. Buradan sonra okuyacaklarınız, göz bilgisayarı (göz izleyici) ile yazılmıştır.
Bu röportajı ALS hastaları için gerçekleştiren Sayın İlkin Tüfekçi’ye ve Sayın Şahan Gökbakar’a teşekkürlerimizle…
İlkin Tüfekçi: Sevgili Şahan Gökbakar, öncelikle onca yoğunluğun içinde, bir telefonumla, program takviminde yer açıp, zaman ayırdığın için çok teşekkür ediyorum. Bu nazik ve duyarlı hareketin her zamanki gibi çok şık… Sohbetimize nasılsın, hayat nasıl gidiyor diyerek başlamak istiyorum.
Şahan Gökbakar: İyiyim, gayet iyiyim, her şey çok güzel, yolunda,
İlkin Tüfekçi: Filim çok güzel gidiyor
Şahan Gökbakar: Evet, filim çok sevildi, aslında beklediğimizin çok çok daha üzerinde ve çok daha güzel bir dönüşle karşılandı O yüzden çok mutluyuz şu anda. Müthiş her şey.
İlkin Tüfekçi: Maşallah Bundan daha da iyisi daha da ışıltılısı olsun diye diliyorum. Şimdi ALS hastalarının sorularını sana ileteceğim onların bizlere ilettikleri zaten onlara biz sorduğumuz zaman kimlerle bu sohbetleri yapalım gerçekten o kadar çok Recep İvedik sevgileri var ki en önemli isimlerden bir tanesiydin. Çok da mutlu oldular sen kabul ettiğin zaman. ALS çok zor bir hastalık. Çoğu sesleriyle soramıyorlar ama onlar bizlere tek tek bu soruları yazdırdılar kimi gözüyle kimi konuşabilen sesiyle. Bu soruları sana ileteceği. Ama önce şöyle bir bölümle başlayalım dedik. ALS hastalığına dair sen nerede duruyorsun ne kadarına hakimsin ve sen ne sorabilirsin? Öyle bir soru sor ki ben seni ALS ile ilgili aydınlatayım ve senin bilmediğin aslında birçok insanın da bilmediği… Ne merak edersin bu hastalıkla ilgili diye ben bir başlangıç yapmış olayım.
Şahan Gökbakar: ALS hastalığı ile ilgili önce herkesin yaptığı o Ice Bucket Challenge denen kafasına buzlu su dökme olayı ile ALS ismini ilk kez duydum diyebilirim. Ondan sonra yavaş yavaş konuyla ilgili karşıma çıktıkça okudum ve bazı bilgilere ulaştım. Sonra bir belgesel izledim Netflix’te. Bir Amerikan futbolu oyuncusunun ALS ye yakalanıp yavaş yavaş hayatının bütün evrelerini çektiği ilk tanının koyduğu andan itibaren bir belgesel yapmaya karar vermiş ve aslında bir de çocuğu doğuyor. Ona da o belgeseli bırakacak yani konuşabildiği zaman çocuk onu görebilsin. Yani çok etkileyici çok insanın içini burkan bir belgesel. Orada o belgesiyle izledikçe de fikir sahibi bilgi sahibi oldum. En çok merak ettiğim o belgeselde de olayın psikolojik boyutunu merak ediyorum. Yani hastalığın gelişimi ile ilgili zaten her yerde olan bilgiler var. Ama insanın yaşarken bu psikolojiyi nasıl tolere ettiği göğüslediği, işte etrafındaki insanlarla kurduğu ilişkide kendini nasıl hissetmeye başladığı… Bunları çok merak ediyorum. O belgesi izlerken de çok merak etmiştim özellikle karısıyla olan ilişkisini.
İlkin Tüfekçi: Burada teknik bir şey olsa cevaplayabilirdim belki ama bir hasta yakını olarak tabii benim de cevap verebileceğim limitli bir şe. Ama bu soruların cevabı belki ALS hastalarının sana yönelttiği soruların tarzıyla senin anlayabileceğin bir ipucu olabilir diye söyleyeyim. Peki o zaman başlıyorum:
Recep İvedik’in bir gün uyandığında tamamen hareketsiz durumda olduğunu farz edelim ilk sözleri ne olurdu?
Şahan Gökbakar: Çok çok zor bir soru yani ne olurdu bilmiyorum ki çok zor bir şey. Yani hayal edemeyeceğim bir şey öyle bir sinema karakteri çünkü hani onun hayatında böyle bir gelişme biz yazdığımız sürece olacağı için büyük ihtimalle öyle bir şey olmazdı ama bilemiyorum. Çok zor bir soru.
İlkin: Bence de çok zor bir soru.
Peki, Recep İvedik’in Stephen Hawking ile tanışma fırsatı olsa ne sorardınız?
Şahan Gökbakar: Vallahi, şimdi aslında bu sorularda şöyle oluyor: Recep İvedik komik ve eğlenceli bir karakter ve bu konu çok komik ve eğlenceli bir konu değil. O yüzden Recep bence bu konunun içine pek dahil olamaz.
İlkin Tüfekçi: Sorularda Recep’e çok anlam yüklemişler sanki her şeyi çözermişçesine
Şahan Gökbakar: Hani bazı konular var böyle üzerine şaka bir espri yapmak istemezsin Hani bu öyle konulardan biri o yüzden Recep ile ilgili bir şey düşünüp tasarlamam gerektiğinde bu sorular eşiğinde; bu yüzden tıkanıp kalıyorum. Çünkü çok da komedi üretilecek ve şaka yapılacak, espri üretilecek bir konu değil yani.
İlkin Tüfekçi: Peki şimdi şu anda devam ediyorum. Hiç dibe vurduğunuz oldu mu? Nasıl baş ettiniz?
Şahan Gökbakar: Dibe vurduğum oldu tabii. Hem psikolojik hem kimi zaman maddi mutlaka oldu. Her insanın da olduğu gibi benim de oldu ama ben inancımı sağlam tuttum kendime güvenmeye devam ettim. Bunun geçici bir şey olduğunu ve benim aslında bunu da atlatırsam daha da güçlü olacağımı düşündüğüm çok evre oldu. Özellikle mesela televizyondaki kariyerimin bitip sinema kariyerimi başlatma fikri de bunlardan biridir. Mesela televizyonda artık nereden baksan 3-4 sene olmuştu ve televizyon için artık bir proje üretecek ve televizyon için cazip bir adam olmaktan çok uzağa gitmiştim. Çünkü yaptığım programlar çok geç saatlerde yayınlanıyordu, reyting denen bir sistemin içerisindeydi. O yüzden de reyting almıyordu ve televizyonlar için de çok çekici bir şey değildi aslında. O yüzden kariyerimi orada bitirip artık televizyon yapmayayım sinema yapayım da bir sinema filmi çekeyim kararını aldığım dönem mesela belki de düştüğüm, en dibe vurduğum anlardan, dönemlerden biri olabilir ve oradan öyle bir sıçrayışla çıktım ki bambaşka bir evre açıldı hayatımda.
İlkin Tüfekçi: Tam burada cesur olmayı seçerek aslında değil mi?
Şahan Gökbakar: Evet, aynen.
İlkin Tüfekçi: Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor; gök gürültüsü fırtına ve şimşek çakıyor. Birden elektrik kesiliyor, ortalık kararıyor. Bu gergin ortamı nasıl geçiştirirsiniz? Elektrik kesintisi sizin için ne demektir diye de devam edeyim ki buradan da ALS hastaları için elektriğin ne kadar önemli olduğunu da bir değinmiş olalı.
Şahan Gökbakar: Elektrik kesintisinde bazen ilk verdiğimiz tepki “aaa” diye bir tepki oluyor. Biz çocuklukta öyle bir elektrik kesince “Aaa” derdik… Ondan sonra daha sonra da işte mum bir mum yakalım çok karanlıksa gece ise bir mum yakalım gündüzse de camın kenarına ışığın kenarına gelelim orada sohbet edelim muhabbet edelim kadar etkiliyor bizi elektrik kesintisi. Ama anladığım kadarıyla hastalar için elektrik kesintisi yaşamla arasındaki en büyük bağ, o yüzden onlar için çok daha fazla şey ifade ettiğine eminim.
İlkin Tüfekçi: 24 saat sonra kıyamet kopacağını öğrenirseniz neler yapardınız?
Şahan Gökbakar: Sevdiklerimle olurdum, sevdiğim insanların yanında olmak isterdim. Yemek yerdim. En sevdiğim şeyleri yerdim.
İlkin Tüfekçi: Konu yemek olunca en sevdiğin yemek diye sorsam?
Şahan: En sevdiğim şey çok var, yani mantı çok severim, iskender çok severim ondan sonra künefe çok severim. Onları toplardım herhalde, onları bulurdum ve de çok sevdiğim insanlarla biraz içki içerdim falan öyle.
İlkin Tüfekçi: Tıp oyununu hatırlarsınız. İlk hareket eden kaybeder. Rekorunuz ne olurdu? Yani aslında ne kadar hareketsiz kalmaya tahammül edebilirdiniz Aslında tiyatro eğitiminde de mimik çalışmaları yapıyorduk 1. sınıfın sonunda. Özellikle bütün sınıf orman oluyordu, hepimiz birer ağaç oluyorduk hareketsiz kalarak çeşitli pozlar alıyorduk. Sen de bilirsin. Ama ben uzun süre hareketsiz kalamam diye düşünüyorum. Herhalde 3-4 saat maksimum durabilirim.
İlkin Tüfekçi: Keşke sözcüğünü sık kullanır mısınız?
Şahan Gökbakar: Keşke sözcüğünü kullanmamayı çok fazla istiyorum ve onun için ekstra çaba sarf ediyorum. Hani keşke demeyeceğim şeyleri yapmak üzerine bir hayat kurgum var ama yine de ne kadar buna kassam da bazen keşke dediğim oluyor. Hayat öyle bir şey zaten hani insana her an her durumda her koşulda her şey için keşke dedirtebilir.
İlkin Tüfekçi: Sağlıklı kalmak ve sağlıklı yaşam için neler yapıyorsun?
Şahan Gökbakar: Alında fiziki anlamda sağlıklı kalabilmek için pek bir şey yapmadım bu zamana kadar. Pek fazla özenli de yaşamadım. Ama 30 yaşından sonra sigarayı bıraktım tamamen. Ondan sonra gazlı içecekler içiyordum onları bıraktım tamamen, hiç içmiyorum o türev şeylerden.
İlkin Tüfekçi: Uyku düzenin nasıl mesela?
Şahan Gökbakar: Bazen çok iyi bazen çok kötü. Belli dönemlerde saat 9 gibi kalktığım, 10 gibi kalktığım uzun bir periyot yaşıyorum ama sonra mesela filmden sonra geceleri daha düşünceli olduğum, yeni bir şey üretmeye çalıştığım veya üzerimdeki elektriği atmaya çalıştığım anlar oluyor. Geceleri biraz daha fazla. Herkes uyuduktan sonra böyle bir kalayım, böyle bir düşüneyim, vakit geçireyim … Öyle anlarım oluyor 2-3 civarlarında uyuduğum. Biraz mesleğimin de buna el vermesi ile kendi başıma istediğim saatte kalkabilme özgürlüğü verdi ban. O yüzden çok kasmıyorum ama iyi uyumak da sağlıkla çok bağlantılı bir şey, o yüzden aslında düzene sokmak lazım. Senede bir check-up oluyorum. Multivitaminler kullanıyorum bazı dönemde o yüzden kışın D vitamini kullanıyorum.
İlkin Tüfekçi: Peki hastalık hastalığın var mıdır?
Şahan Gökbakar: Hastalık hastalığım yok ama tiroidimde bir sıkıntı vardı, tiroit ameliyatı geçirmiştim. Onunla ilgili zaten rutin her sene bir kan değerlerine bakıp ilacı içiyorum. Onu ayarlamaları için kanındaki değerlerine bakıyorlar. Kilo alıp verme ile, uyku düzeniyle falan da çok alakalı. O yüzden senede bir kontrolüm de var
İlkin Tüfekçi: Baba olduktan sonra biraz daha başka bir enerjiye geçiyor mu insan? Yani bireysel hayatındayken daha kendinden sorumlusun ama baba olduğunu yerde kendi sağlığına daha da iyi bakmak başka bir sorumluluk getiriyor mu insana?
Evet tabii o biraz daha fazla insanın omzuna böyle bir yük yüklüyor.
İlkin Tüfekçi: Evet, bu hayatta kalmalıyım. Çünkü ben bunu mesela babamdan biliyorum. Onu motive ederken hep ona ”baba hayatta kalmalısın çünkü önce kendin için ama sonra benim için de bu hayatta kalmalısın”. Bunu bir talep olarak babadan ediyorsun. Tabii ki ecel var, yani hayatı bir yere kadar kontrol edebiliyoruz ama o gücü. Biliyorum ki “kızı için kalmak”; o da mesela en büyük mücadelelerinden bir tanesi. Yani onun için sordum.
İlkin Tüfekçi: Diyelim ki, beyin nakli gerçekleşiyor. Sıfır beyin mi yoksa kullanılmış bir beyin mi tercih edersin? Yaşı kaç olmalı, cinsiyeti ne olmalı?
Şahan Gökbakar: Şöyle 35-40 yaş arası bir beyin tercih ederim. Hatta yani 30-40 civarı bir beyin tercih ederim. Çünkü belli bir şeyleri de en azından görmüş, yaşamış olursa tekrar uğraşmayız yeni baştan her şeyi set etmeye. Cinsiyet olarak memnunum, yani erkek beyni olabilir. Hormonal dengesi yerinde bir beyin olursa, serotonin falan sağlam bir beyin olursa, mutlu ederse beni ve vücudumu güzel olur.
İlkin: Dünyada bir felaket olsa ve hayatta kalmanın tek yolu vücuduna eklenmiş cihazlar yapay ciğer, hortumlar olsa kabul eder ve hayatta kalmayı mı tercih eder miydin yoksa böyle yaşam, yaşamak değil, ne olacaksa olsun mu derdin?
Şahan: Dünyanın benim için ne ifade ettiği ile alakalı olurdu bu sorunun cevabı benim kafamda. Dünya benim için ne ifade ediyor. Yani eğer sevdiğim insanlar ve onların sadece gözlerine bakabilmek bana yetiyorsa ve buysa benim için dünyanın manası, kalmayı tercih ederdim. Ama kimsem yoksa veya işte o etrafımdaki sevdiğim, ailem dediğim insanlardan da çoğu gitmişse bu dünyadan; o zaman gitmeyi tercih edebilirdim.
İlkin: Sevgi en büyük motivasyon değil mi?
Şahan: Evet, aynen. Yani yaşamanın, insan olmanın amacı bence ailen, sevdiklerinle, onların seninle beraber geçirdiği anlar. Benim için hayatın anlamı bu.
İlkin: Google’da aradığınız en son şey neydi?
Google’da en son aradığım şey number generator diye bir numara sayacı. Kura çekmek için. Bir FIFA oynuyoruz da ona takım seçmek için.
İlkin: Pozitif düşüncenin gücüne inanıyor musunuz?
Tabii ki çok inanıyorum. Hatta pozitif, negatif her türlü düşüncenin gücüne inanıyorum. Düşünerek insanların beyninde elektriksel bir aktivasyon oluşturduğunu zaten kanıtlamışlar bilimsel olarak. Ben de elektrik sinyalinin bir verici gibi etrafa yayıldığını düşünüyorum. O yüzden insanların birbirleriyle iyi anlaştığı veya birbirine ilk gördüğü anda bana göre değil dediği anlar yaşamasının sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. O yüzden düşüncenin birçok şeyi yönlendirdiğini, hatta insanın bazen hayatına çok büyük etki ettiğini düşünüyorum.
İlkin: Daha fazla zamana mı yoksa daha fazla paraya mı sahip olmayı tercih edersin?
Şahan: Şu anda zamana. Zaman güzel bir şey çok değerli bir şey. Hani derler ya paranın satın alamayacağı tek şey zaman ve hakikaten öyle. Para belki sadece zamanını daha keyiflendirebilir, çeşitlendirebilir, alternatiflendirebilir.
İlkin: Zamanını iyi yönetiyor musun?
Şahan: Zamanımı pek iyi yönetmiyorum şu anda. Sadece öncelikli olan kısım benim çocuklar ve ailem. Onlarla vakit geçirmekten, bütün zamanımı onlara ayırmaktan hoşlanıyorum. Onun dışında da sadece senede bir kere çalışıyorum, o kadar.
İlkin: Konforlu ve keyifli. Güzel bir bence şans hayatta dair.
Şahan: Evet
İlkin: Sana ne sormalıydım ama sormadım?
Şahan: Gülüşme…
İlkin: İyi gidiyorsak devam ediyoruz. Kader cilve yapar mı?
Şahan: Kader aslında yapar tabii. Aslında yani kadere değil de şansa daha çok meyilliyim ben, ona inanıyorum. Şans, hani hep dua ederken de öyle ya işte Allah şansını iyi etsin, yeni bir çocuk doğduğu zaman Allah şansını iyi yapsın, bahtını iyi yapsın dersin. Hani bunun totali de belki bir kaderdir. Ama bazı şeylere kader böyleymiş deyip de kenara çekilmem. Yani o anlamda da çok kaderci değilim. Biraz inatçıyımdır o konularda. Kaderimiz böyleymiş deyip ona razı olmam çoğu zaman. İstediğim, arzuladığım bir nokta varsa sonuna kadar gitmeye çalışırım. Ama bazı şeylerde hiçbir şey yapamıyorsun… Oralarda da teslimiyet lazım.
İlkin: Hayat bu kadar kısaysa neden sevmediğimiz bu kadar çok şey yapıyoruz da sevdiğimiz pek çok şeyi aslında yapmıyoruz? diye sormuşlar ama sen sevdiğin şeyleri yapabilen birisin.
Şahan: Ben aslında şanslı bir insanım. Hani o anlamda değerlendirildiğinde insanlığın devam etmesi için öyle bir düzen kurulmuş yani maalesef çocukluktan itibaren okullara doldurularak işte 10-15 yıl belirli bir düzen ve nizam içinde koşulluyorlar insanı. Ondan sonra da örneğin uçaklar yürüsün diye o insanlar kurumsal hayatlara, devlet dairelerine, çalışacakları bir amaç uğruna ömürlerini verecekleri bir düzenin içine savruluyorlar. Çoğu insan aslında ruhunun ona emrettiği veya içinden geleni yapamıyor. Böyle bir hayat geçirdikten sonra da geri dönüp mutfakta yemek yaparken opera aryası söyleyen anneler ortaya çıkıyor; ah sesim çok güzeldi, zamanında konservatuara gitseydim…
İlkin: Ne kadar çok insan aslında mutsuz. Mutlu olanlar, gerçekten mutlu olanlar gerçekten şanslı. Ama mesela senin söylediğine katılıyorum. Ama mesela birçok şeye sahip olup da mutlu olmayan da çok insan var. Sektörümüz için de geçerli, bakıyorsun maddi durumu çok iyi, ailesi ya da sevdiği insan yanında ama göz göze temasını kuruyorsun; mutlu değil. Garip bir doyumsuzluk döneminde. Maalesef bu alan çok umut vermiyor ve hep ben de şükrediyorum her şeye rağmen. Ben de mesela mutlu bir insanımdır, mutlu olmayı bilirim. Mutsuz olduğum yerde ya da o insanlarla olduğumda kendime bunu yapmam. Nerede mutluysam orası önemli…
Şahan: Ama hırs işte o dediğin şey. Yaptığı her şey hırs ve böyle bir ihtiras. İnsan onu kontrol edemiyor zaten. Kontrol edemediği için bu kadar fazla güç zehirlenmesi… Bulunduğu yeri sabit kılmak için her türlü şeye, kafaya giden insanlar oluşuyor. Çünkü bu hırs ve ihtiras sürekli insanın içini kemiriyor. Bulunduğu yerden, elindekilerden mutlu olmayan çok insan var. Hani şey vardı ya, klişe: “zengin ama mutsuz” Çünkü o etrafındaki insanlarla bu sefer bir yarış içine girmiştir, o daha fazla ihale aldı, bunun şu fabrikası daha fazla üretiyormuş oluyor. Onların dünyasında o da onun hırsını yaşıyor.
İlkin: Garip bir otokontrol. Hayatı kontrol etmek adına kendini unutmak. Yani yapayım öyle. Paralı ve mutlu olmak güzeldir. Sizce para neyi satın alamaz?
Şahan: Zamanı satın alamaz, sağlığı belli ölçüde satın alabiliyor, belli ölçüde alamıyor. Dediğin gibi parayla yapamayacağın şeyler var. Bir de gerçekten saf sevgiyi satın alamaz yani koşulsuz sevgi satın alamaz. Bugün belki imkanı ile dünyanın en iyi hasta bakıcısını en iyi yoğun bakım hemşiresini, cihazını alırsın ama belki de. Ama senin kızının sana yaptığını asla o hissetmez içinde sana karşı. Anlatabiliyor muyum? Sevgi koşulsuz bir şey o yüzde.
İlkin: Özgürlüğü kendi kelimelerinizle nasıl tanımlarsınız?
Şahan: Özgürlüğü nasıl tanımlarım… Yani bence insanın var oluşu, özgürlük üzerine zaten. Bütün canlıların var oluşu özgürlük üzerin. O yüzden inşa, insanca yaşamak istiyorsa özgür olmalı. Hem beyinsel hem fikirsel. Tabii ki toplu halde yaşandığı için de özgürlüklerimizin birbirine temas ettiği noktalarda durmamız gerektiğini de bilmeliyiz. Ama insanın varoluşu ve yaşamasının amacı bence özgürlük üzerine olmalı.
İlkin: Bu sorular ALS hastalarından geldiği için onların özgürlüğü, bizim tanımladığımız yerin ötesinde muhtemelen. Hareket edemedikleri ve maalesef ki sadece var oldukları alana sıkıştıkları yerde özgürlükleri. Aslında özgürlüklerinin de muhtemelen elinden alındıklarını hissediyorlardır gibi geldi şu an hissiyat.
Şahan: Birçok konuda aslında çok böyle şeyler. Mesela aşırı obezler de özgür değil. Bir toplumda kadın olmak da çok özgür bir şey değil. Özgürlük anlayışının da çeşitli boyutları var. Evet hareketsiz kalmak yani bedensel özgürlükten mahrum kalmak çok zor bir şey ama bir de ruhsal özgürlük var, bilimsel özgürlük de var bunun içinde.
İlkin: Herkesi gülümseten şey nedir?
Şahan: Herkesi gülümseten şey aslında bence samimiyettir. Yani samimi hikayeler, samimi durumlar insanları gülümsetir, samimiyet insanları tebessüm ettirir diye düşünüyorum. O yüzden hep yazdığım hikayelerde veya bir espri, şaka düşünürken veya kendi hayatımda da o samimiyet çizgisini hiçbir zaman kaybetmemeye çalışırım.
İlkin: Sen herkesi gülümseten birisin bence. Bu ne hissettiriyor sana? Tabii çok büyük bir mutluluktur elbette ama hani mutluluğun ötesinde var mı bir kelimesi bunun?
Şahan: Aslında yani yaratılışım böyle. Tiyatro okumasaydım ve bu mesleğe önem vermeseydim ve belki de turizmci olsaydım “Bizim otelin müdürü de çok komik” derlerdi. Yani öyle bir şeyim var yaratılışım öyle. Çocukluktan başlayan bir şey. Bence biraz ilgi çekmeye çabalamakla ortaya çıkmış bir güdü. Zaten sahneye çıkan ve çıkmayı seven insanların çoğunda o şey var. Çocukken ben salona gelirdim bir şeyler yapardım başka çocuklar başka şey yapıyordu. Benim iki tane çocuğum var mesela bakıyorum birinin ilgi alanı başka diğerinin ilgi alanı başka. Biri daha çok sanat, müzik, dans oralarda diğeri daha çok kampçılık adventure, daha doğa ile ilgili, oralarda. Bir yaradılış bence insanları gülümsetebilme.
İlkin: Recep İvedik âşık olsaydı hangi artiste âşık olurdu?
Şahan: Türkan Şoray olabilirdi mesela.
İlkin: Recep İvedik hiç kan bağışlamış mıdır?
Şahan: Kan bağışlamamıştır.
İlkin: Peki Recep İvedik buz kovasında kime meydan okurdu?
Şahan: Nurullah ya da Salih abi.
İlkin: ALS-MNH Dernek başkanımız Alper Bey demiş ki büyük balıkları tutmakta kullanılan küçük balık biçiminde ucu iğneli kurşun parçasına ne denir?
Şahan: Yani oltanın ucunu taktığımız şeyden bahsediyorsun. Kurşundan yapılır ama bir de daha böyle onun gelişmişlerine de rapala denir. Zoka adı da verilir.
İlkin: Zoka, sizin TV programınız.
Şahan: Evet. Zokayı yutmaktan gelir.
İlkin: Hiç Zokaya geldiniz mi?
Şahan: Çok… Hem de çok…
İlkin: Hisbant gerçek olsa yatırım yapar mıydınız?
Şahan: Yapardım
İlkin: Ne güzel olurdu değil mi? ALS hastaları için müthiş olurdu.
Şahan: Ne istiyorsa alnında görebilirdik. İletişim için müthiş olurdu. Yemek istiyorsa orada yemek istiyor, mutluysa mutlu gülen surat çıkıyor mesela.
İlkin: Çok teşekkür ederiz. Yani bütün samimiyetimle teşekkür ediyorum ALS hastaları adına teşekkür ediyorum Ayrıca bir plaket vererek teşekkür ediyorum sana. Artık sen de bir ALS gönüllüsü oldun. Şöyle takdim ediyorum Alper Bey’in kitabını. Sana hediye gönderdi.
Ben teşekkür ederek izninizle röportajı bitiriyorum.