Önsöz
Türkiye’nin en iyi komedyenlerinden biri olmasının yanı sıra, sık rastlanmayan naiflikte çok özel bir kalbi var. Röportaj esnasında als hastalarının sorularını yanıtlarken, gözlerinin içindeki hassasiyeti görmenizi isterdim. Bugün als hastalığının tedavisine dair bir umut ışığı doğsa, gözünü kırpmadan destek olacağına eminim… Zaman ayırdığı için hem Hasan Can Kaya’ya hem de ekibine teşekkürlerimle…
İlkin
(Sorular, ALS hastalarının bizzat hazırlamış olduğu sorulardır. Röportaj yüz yüze, ses kaydı eşliğinde yapılmış, Alper Kaya tarafından kayıttan dinleyerek göz izleyici bilgisayar ile tek tek yazıya dökülmüştür. Bu sohbetlerin bir amacı da ALS hastalarının hayatında göz bilgisayarının önemini vurgulamaktır)
İlkin: Öncelikle hoş geldin. Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat?
Hasan Can: Çok teşekkür ederim. Ülkemin karmaşık durumundan minimum etkilenmeye çalışarak, her gün insanlarla ilgili iyi dileklerde bulunarak, kendi hayatımızda mutluluğu korumaya çalışarak devam ediyor.
İlkin: Neler yapıyorsunuz?
Hasan Can: Çalışıyorum herkesin bildiği gibi, devam eden bir talk-show, bir yandan sinema filmi var. Kısmetse Ekim ayında vizyona girecek. Bir yandan yapımcılığını yaptığımız yeni projeler var… Sizinle ancak bugün görüşebildik. Çok teşekkür ediyorum anlayışınız için.
İlkin: Şimdi başlıyorum sorulara
Hasan Can: Soru değil miydi şimdiye kadarkiler?
İlkin: Hayır, şimdiye kadarkiler girizgâhtı. Şimdi başlıyoruz
İlkin: Konuşmadan ne kadar durabilirsiniz?
Hasan Can: Az… Yani çok az… Durursam, konuşmadığım her an depresyona giriyorum. Ama en eğlendiğim ortamlar konuştuğum, sohbet ettiğim ortamlardır. Hayatla en güçlü bağım muhabbet…
İlkin: Peki dünyadaki en umutsuz durum sizce nedir?
Hasan Can: Kişisel açıdan mı yoksa dünya açısından mı? Dünya bir kara delik tarafından yutuluyorsa, bir göktaşı çarpacaksa; bunlar en umutsuz şeylerdir mesela.
İlkin: Kendisi ile sık sık dalga geçen bir dahi ve astrofizikçi fizikçi olan Stephen Hawking sizin programınıza konuk olsa ona ne sorarsınız?
Hasan Can: Zannediyorum ona fantezisini sorardım yine. O soru en çok ona yakışırdı. Hem dahi ve acayip bir hayal gücü var. Yani gerçekte de eğer fantezileri olmasaydı çoktan pes etmişti. Dolayısıyla onun fantezileri, onun hayal dünyası, dünyadaki insanların gerçeğini daha yaşanır kıldı.
İlkin: Bir gün uyandığında tamamen hareketsiz durumda olduğunu fark etsen ne olurdu? Neler hissederdin?
Hasan Can:. Bu soruda kendimden söz etmeden önce, aklıma ister istemez, böyle hasta kardeşlerimiz geliyor da ne kadar zor işleri. Yani bir Hasan Can olarak dışarıdan ne söylesem moral vermek için onların acıları üzerinden bir mavra yapıyormuş gibi hissediyorum. Anlatabiliyor muyum? Yani o kadar zor bir mevzu…
Dışarıdan yorum yapmanın ukalalık olacağı bir mevzu…
Bir insan gerçekten çaresiz ve zor bir durumdaysa, dışarıdan kastığım analizin; o durumun onda birini yaşamadan ukalalık olabileceğini düşünüyorum. Yani böyle bir durumda ilk cümlelerimin ne olduğu veya ne olacağı konusuna bile gelemiyorum.
İlkin: Bence kendine o kadar da haksızlık etme. Eminim ki, sen de çok güçlüsün,
Hasan Can: Neticede insanlar bu röportajı okuyacaklar ve ona göre yanlış bir mesaj veya olumsuzluk olmasın diye hassasiyetim. Mesela senin yanıtın ne olurdu? Şimdi merak ettim.
İlkin: Ne olurdu? Hadi başlıyoruz olurdu. Ne diyeceksin ki? Hayatının yeni sayfasına zorda olsa tüm gücünle yeniden başlamak! Başka ne olabilir ki?
İlkin: Peki, dibe vurduğunda nasıl baş edersin?
Hasan Can: Vallahi daha dip olduğunu hatırlatırım kendime. Yani elindekiler neyse, ona göre hareket edersin. Ama şunu dememek lazım: “Şu an en diptesin zaten, başka ne kaybedersin ki? Bundan sonrası hep çıkış”. Onun da dibi vardır.
İlkin: Peki, Hasan Can en çok hangi özelliği ile dalga geçer?
Hasan Can: Ben en çok yol kavramını bilmiyorum. Evet en çok bununla dalga geçiyorum. Mesela, bir işe başlıyorum, 3-4 ay öğrenemiyorum yolu. Güya hafızamla para kazanıyorum, ama yol konusunda korkuncum… Beni bir yere bırak, kaybolurum. Yeni gittiğim bir yerse bazen dikkat edeceğim diye kendimi tutuyorum çok dikkat etmeme rağmen, bir kendime geliyorum ki adrese varmışım ve o yol nerelerden geçmiş hiç dikkat etmemişim.
İlkin: Derler ki, Hayat; sen planlar yaparken başına gelenlerdir. Peki bu durum senin için pozitif mi yoksa planların bozulduğu için sinir bozucu bir durum mu?
Hasan Can: Vallahi inşallah pozitiftir; ben duruma göre bakışımı kolayca değiştirebiliyorumJ. Mesela fal iyi çıkarsa inanırım, kötü çıkarsa dinlemem bile. Astrolojiden bahsedilir, baktım güzel şeyler söyleniyor inanırım astrolojiye… Yok saçma sapan konuşulursa, astrolojiden bahseden arkadaşı, bundan vazgeçirecek kadar ikna edici olabilirim. Yani o anlamda iki yüzlüyüm biraz. Bundan da mutluyum. En büyük iki yüzlülüğümüz de böyle olsun. Çünkü hayatı mutlu yaşamak için bütün doneleri kullanmaya çalışırım.
Hayat sen planlar yaparken başına gelenler dedin ya. Bilemiyorum ki başıma ne geldiğine bağlı.
İlkin: Peki 24 saat sonra kıyamet kopacağını öğrenseniz ne yapardınız?
Hasan Can: Ağlardım herhalde. Daha yeni zengin oldum, 30 sene süründük şimdi kıyamet zamanı mı derdim. erteleyemiyor muyuz bunu derdim. Ağlamanın dışında ailemle bir araya gelirdim. Annemin yanına giderdim herhalde. Annem, kedim, ablam yani ailece, dua
İlkin: Tıp oyununu hatırlarsınız. Rekorunuz ne olurdu?
Hasan Can: 10 saniye! Yani en fazla bir dakikadır rekor ciddi cevap vermek gerekirse.
İlkin: İyilik senin için ne demek ve hayatında iyilik kavramı nerede?
Hasan Can: İyilik, iyi tarafta olan her şeydir. Mecbur olmadığın halde iyi tarafta olan iyilik adına yapılan her eylemdir.
Benim için, hayatımda iyilik nerede? Naçizane, daha üç senedir artı diyebileceğim para kazanıyorum. Rahmetli babamın bir lafı vardı Çok yoksul bir hayatı böyle tanımlıyordu; “kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamadık” diye. Yani hayatta kalmaya çalışmaktan bir şey düşünmeye fırsat bulamadık anlamında diyordu. Ben de yıllardır kaçmaktan kovalamaya daha 3 yıldır fırsat bulabildim. Bu olanaklarla da başta ailemin ve etrafımdakilerin dışında, elimden geldiğince sivil toplum kuruluşlarına; hem hayvanlar hem de zor durumdaki insanlar için destek oluyorum, elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
İlkin: Allah kabul etsin, çok çok kıymetli yaptıkların. Peki manevi iyilik için neler söylersin? Senin hayatında nerede?
Hasan Can: Manevi olarak ne yapıyorum anlamında mı?
İlkin: Mesela sence iyi bir insan mısın?
Hasan Can: Ben iyi bir insan olduğumu düşünüyorum. Hatta yaşım ilerledikçe daha iyi biri olduğumu düşünüyorum. 20’li yaşlarda daha öfkeliydim. Bu öfke de benim iyilik reflekslerimin önüne geçiyordu. Sonra yıllar geçtikçe daha yufka yürekli olmaya başladım.
İlkin: Sence hayatın anlamı var mı? Varsa nedir?
Hasan Can: Bence hayatın bir anlamı olmak zorunda.
Lisedeyken varoluşçulara kafayı takmıştım bir ara. Albert Camus, Spinoza okuyordum. Daha uzun yıllar var, bu genç yaşta takma kafaya diyordum. Bir de insan çok gençken hiçbir zaman yaşı ilerlemeyecek zannediyor. Yani bu duygu oluyor o zamanlarda; evrimin bizdeki kodları öyle.
Varoluşçuları şöyle eleştiriyordum: 9 yaşında çocuk kaportacı işinde çalışıyor hayatta kalmak için; bunlar hayatta anlamsız duruyor diyor, sinirleniyordum. Halbuki yanlış. Yani herkesin kişisel kıyameti farklı.
Okumanın dışında hayat cehaleti diye bir şey var. Belli bir yaşa kadar kim olursan ol bununla sınanıyorsun. Bu bazen seni besleyebiliyor üretme anlamında, sanatsal anlamda iyi bir şeye de dönüşebiliyor. Bu toyluğun, gözü karalığın veya amansızlığın yanında bununla beraber üreterek veya üretmeden, hayatı yanlış ve eksik değerlendirmelere de yol açıyor. Dolayısıyla o da bir dönem.
İlkin: Koşulsuz sevgiye inanır mısın?
Hasan Can: Evlat sevgisi öyle diyorlar. Ben inanıyorum. Ama daha olmadı evladım. Allah kısmet ederse, olursa göreceğiz var mı öyle bir şey. Sever miyim, evden kovar mıyım bilemiyorum (gülüşmeler).
İlkin: Gerçekten sevmek ve sevilmek Hasan Can Kaya olarak değil de Hasan Can olarak ne kadar önemli?
Hasan Can: Çok önemli tabii. O, Hasan Can Kaya dediğin zaten henüz 3 senedir var. Zaman içinde şunu anladım ki, ben çocukluğumda anne sevgisini hissetmişim. Evet yoksul bir çocukluk dönemi yaşadık ama çok daha zengin maddi koşullarda büyüyüp de sevgisiz büyümek istemezdim. Çünkü temelde sevgi olmazsa gerçekten hayatın bir anlamı olmayabilir.
İlkin. Aynen öyle ailede öğrendiğin, bizzat ailenden aldığın sevgi ile büyümenin kıymeti bambaşka.
İlkin: Hayatına bir insanı dahil edebilmen için o insanların olmazsa olmaz özelliği sence ne olmalı?
Hasan Can: İyi bir insan olması çok önemli. Ve beraber çok eğlenebilmemiz.
İlkin: Keşke sözcüğünü kullanır mısın?
Hasan Can: Kullanmamak için elimden geleni yapıyorum. Gittikçe daha az kullanıyorum.
İlkin: Keşke yapmasaydım dediğin en son şey?
Hasan Can: Vallahi keşke yapmasaydım dediğim şey, bilmiyorum…
İlkin: Daha kolay olacaksa, genel olarak hayatınla ilgili bir keşke?
Hasan Can: Mesela, keşke daha önce yıllarca sektörde sunum yapmasaydım. Keşke daha erken sosyal medyaya girip kendi yeteneklerimi orada daha erken sergileseydim. Ama belki de bu gecikme daha da anlamlı kılıyor o yolculuğu.
İlkin: Para ve zenginlik konusunda ne dersin?
Hasan Can: Sadece parayla mutlu olunmaz ama parasız mutlu olmak da çok kolay değil. Para sadece konfor sağlayabilir.
İlkin: Senin dişi bir kopyan olsaydı hayatında neler değişir neler değişmezdi?
Hasan Can: Benim hangi halim olduğuna bağlı. Çünkü her zaman aynı olamıyor insan. Örneğin benim 20’li yaşların başındaki dişi kopyam olsaydı ve onunla karşılaşsaydık, iş konusunda çok iyi anlaşır ve çalışırdık; ihya olurduk.
İlkin: Dünyada bir felaket olsa ve hayatta kalmanın tek yolu vücuduna eklenmiş cihazlar, yapay ciğer, hortumlar vs. olsa kabul eder ve hayatta kalmayı mı tercih ederdin yoksa böyle yaşamak yaşam değil ne olacaksa olsun mu derdin?
Hasan Can: İnsan yaşamak için en azından teoride elinden geleni yapar. 127 saat diye bir film var. Adam 127 Saat bir dağın yamacında kalıyor ve kör bir İsviçre çakısının bıçak kısmıyla kendi kolunu koparıyor. Onu santim santim yapmak gerek. O şekilde oradan çıkıyor. Bunu teoride sorsalardı, yapıp uğraşmazdım, yapamam derdim diyor.
Yaşama hissi; yaşamda kalma içgüdüsü bütün canlılarda çok güçlü. O yüzden mesela hayvanlara verilen zararları gördüğümde mideme ağrılar giriyor. Yani onların da hayatı ne kadar çok yaşamak istediğini düşünüp; bu zulmü onlara yapmanın bana dünyada yapılan en büyük şeytanlık, en kötü şey gibi geliyor.
İlkin: Hani sohbetin başında bir şey vardı ya uyandığında hiçbir yerin hareket etmiyor kısmı… Aslında aynı şey. İnsan başına bir şey geldiğinde, duruma mecbursa her şeyi yapabilir.
Hasan Can: Aynen öyle. İnsan mecbursa her şeyi yapabilir. Hiç kimse büyük konuşmamalı. Yani bir insan mecbursa tek parmağını ya da neyi hareket ettirebiliyorsa onu bütün gücüyle yapmaya çalışır.
Ama bunu şu anlamda söyledim, yani bunu yapmak her aşamasıyla çok zor… Bu zorluğa rağmen yapanları takdir ederek, hayranlık duyarak önlerinde saygı ile eğiliyorum.
İlkin: Paraşütçülüğü denemek istedin, öğrendin, hatta usta oldun diyelim. Br gün atladın ve paraşütün açılmadı. Yedeği çektin, o da açılmadı. Düşmeye devam ediyorsun. Bir espri yapar mısın? Bu espri ne olurdu?
Hasan Can: O paraşütçüyü… sırf onu bulmak için her şeyi yapardım. (Gülüşmeler) Yani kurtulayım ve o paraşütü yapanı bulayım.
İlkin: En son Google da ne aradın?
Telefonuma bakayım bir dakika… Leyla’nın kardeşleri diye bir filmi övdüler onu girdim herhalde, bugün sabah da izlemeye başladım. (Telefonuna bakar) Hasan Türk diye eski Beşiktaşlı bir futbolcu ne durumda diye ona bakmışım buraya gelmeden önce. Beşiktaş alt yapıdan çıkan bir yetenek vardı. İşte onu merak ettim. Bizde bu altyapı değerlendirememe durumu var ya, o konu çok ilgimi çekiyor. Altyapıda dünyanın en iyi takımlarından biri olmamız ama sonra üst yapıda hiçbir oyuncunun çıkamaması meselesine çok kafa yoruyorum. Orada değerlendirilemeyen bu adam vardı, çok yetenekli. Aklıma geldi sabah ona baktım.
İlkin: Sizce bugün dünyanın en büyük sorunu nedir?
Hasan Can: İklim krizi
İlkin: Sizce hastalıktan arınmış bir dünya olabilir mi?
Hasan Can: Olamaz
İlkin: Bugün insanların iletişim olanakları bu denli çeşitli olmasına rağmen iletişim sorunu var mı?
Hasan Can: İletişim olanakları iletişimi daha zora soktu. Yani bu konfor, iletişim olanakları gibi görünen şey herkesi daha bireyci yaptı. Daha iç dünyasına çekti. Yani dışarıdan çok konforlu duruyor ama değil. Mesela, masada oturuyorsun herkes telefonuyla oynuyor. Eskiden böyle bir şey yoktu. Eskiden bir yerde biriyle buluştuğunda, an’a tamamen hakimdin. O sana bir şey anlattığında, %100 ondaydın. Şimdi mahvetti telefonlar yüz yüze iletişimi.
İlkin: Özel hayatınızda iletişimi kuvvetli biri misinizdir?
Hasan Can: Tabii ki! Hayatımı bundan kazanıyorum.
İlkin: İletişim tercihiniz nedir? Mesajlaşmak mı telefonla aramak mı yoksa yüz yüze iletişim mi?
Hasan Can: Yüz yüze iletişim… Nefret ederim mesajlaşmaktan. Çok kısa yazarım genelde. Hayatımdaki insanların %90’ı da bu konuda çok şikâyetçi. Emoji, OK falan en çok kullandığım ifadelerdir; nefret ediyorlar.
İlkin: Hangi yazarla şu an sohbet etmek isterdiniz ve ona ne sormak isterdiniz?
Hasan Can: Çok var, her gün değişiyor bu aslında.
İlkim: Bugün?
Hasan Can: Bugün, Yaşar Kemal’le sohbet etmek isterdim. Tanışabilirdim aslında vefat etmeden önce. Ondan daha genç hem onu tanıyan hem de onu tanıyan abiler vardı. Bir araya getiririz, bir yanına gideriz, çok hoşgörülüdür, gençleri çok sever diye de bahsettiler. Niye fırsatı değerlendiremedim diye kendime kızıyorum.
İlkin: Yazara ne sormak istiyorsun?
Hasan Can: Bir sürü şey sormak istiyorum genelde ama kendi hayatımla ilgili tavsiye isterdim herhalde. Bir psikiyatrdan daha yararlı olur diye düşünüyorum.
İlkin: Kırılgan mısındır?
Hasan Can: Evet, zaman zaman. Kim tarafından olduğuna bağlı. Genelde kırılgan olduğumu kabul etmiyordum önceden ama şimdi kabul ediyorum.
İlkin: Birisi seni kırdığında ne yapmalı?
Hasan Can: Kaçmalı… Biri bana acıtan bir şey söylüyorsa ikinci lafını hazırlasın da gelsin.
İlkin: Sen kırdığında hemen fark eder misin?
Hasan Can: Genelde fark ederim. Fark eder ve düzeltirim. Bir de şöyle; orada iki konu var. Bazen karşı taraf haksız yere kırılabiliyor. Yani gerçekten onun sinir sisteminin fazla hassas olmasından kaynaklanan bir kırılma oluyor. Yani ben onu kastetmiyorum bir suçum da yok. Evrensel açıdan da kıracak bir şey yapmamışım ama karşı taraf fazla hassas olduğu için, bazen duygu durumu değişik olduğu için kırılmış oluyor. Onda biraz zaman alıyor ve bazen hiçbir şey yapmadığım da oluyor. Ben daha ne yapayım noktasında oluyorum. Ama genelde onda bile bir şey yapıyorum, ya ben onu söylemek istememiştim böyle böyle diye açıklama yapıyorum. Ama bazen de gerçekten ben kırmış oluyorum. Yani benim vicdanımda da öyle oluyor ki o zaman zaten onu 10 saniye sonra yani birçok kısa süre sonra toparlamaya çalışıyorum.
İlkin: Peki kontrolcü müsün? Kontrolcü olmanın zorluğu nedir?
Hasan Can: Evet, öncelikle, yorucudur.
İlkin: Ana zorluğu nedir?
Hasan Can: Her şeyi kontrol edememek. Yani her şeyi kontrol edemiyorsun. Sen bile kendini kontrol edemiyorsun. Mesela, rahatsızlıklardan bahsediyorsun. Zaten rahatsızlık şu değil midir? Kendi bedenini kontrol etme üzerinde hükmünün azalması veya kalmaması değil midir? Allah korusun, mesela işte tümör geliyor vücuduna… Tümör senden bağımsız artık. Vücuduna istemediğin şeyler oluyor. Yani saç kestirdim, böyle yaptım gibi keyfi bir durum değil. Dolayısıyla hayatta hiçbir şey bizim kontrolümüzde değil. Ama buna rağmen kontrolcülükte ısrar etmek, biraz da anksiyeteye neden olan bir rahatsızlık. Yani kendini güvende hissetmek, kontrol edebilirim zannetmek… Bu da seni bir sürü şeyden mahrum da bırakıyor.
İlkin: Şöyle diyeyim: Tüm kontrolü bıraksan, ilk neyi yaşamak isterdin?
Hasan Can: Hardcore Spor yapmak isterdim. Gece gündüz maç yapmak isterdim. Futbol oynamayı çok özledim.
İlkin: Neden yapmıyorsun?
Hasan Can: Çünkü işim çok ve her şeyi kontrol etmeye çalıştığım için çok işim var, bir sürü proje var hepsini benim kontrol etmem gerekiyor.
İlkin: Ama senin gibi çok yapımcı var. Herkes hayatından bu kadar alıkoymuyordur kendini?
Hasan Can: Ama bazı şeyler bana özgü olmalı. Yapabiliyorken her şeyi kendim yapmayı tercih ediyorum.
İlkin: Daha fazla zamana mı yoksa daha fazla paraya mı sahip olmak istersin?
Hasan Can: Zaman tabii ki. Parayı, daha konforlu bir zaman için istiyoruz.
İlkin: Sana ne sormalıydım ama sormadım?
Hasan Can: Bence her şeyi sordun.
İlkin: Kader cilve yapar mı?
Hasan Can: Yapar bazen, ama fazla cilve de aşık usandırır.
İlkin: Tekerlekli sandalyede oturan bir stand-upcı, talk showcu olur mu?
Hasan Can: Olur
İlkin: Var mı?
Hasan Can: Bildiğim kadarıyla Amerika’da böyle showlar var. Stand up görüntülerini gördüğümü hatırlıyorum. Türkiye’de yok sanırım.
İlkin: Kendi nefesinizi en son ne zaman dinlediniz?
Hasan Can: Dün gece
İlkin: Yaşamak ile var olmak arasındaki fark nedir?
Hasan Can: Var olmak, yer kaplamaktır sadece. Yaşamak gerçekten farkındalığı yüksek olmaktır.
İlkin: Moraliniz bozulduğunda moraliniz ne yükseltir?
Hasan Can: Muhabbet
İlkin: Hayat sizce bir insan için yeteri kadar uzun mu?
Hasan Can: İnsana ve nasıl bir hayat yaşadığına bağlı.
İlkin: Hasan Can Kaya açısından?
Hasan Can: Yani daha çok uzun yaşamak istiyorum. Şimdi şey evrene yanlış mesajlar göndermeyeyim. (gülüşmeler)
İlkin: Peki hayat bu kadar kısaysa neden sevmediğimiz birçok şeyi yapıyoruz da sevdiğimiz şeyleri yapmıyoruz?
Hasan Can: Çünkü içten içe kayırıldığımızı düşünüyoruz. Yani insanın kendini biricik bulma isteğinden kaynaklanıyor… Allah’ın kendisini bir tık daha fazla sevdiğini düşünüyor içten içe. Ondan kaynaklanıyor. Hayatın aslında onun için o kadar da kısa olmadığı inancı var içgüdüsel olarak.
İlkin: Bir doktor size 5 yıl ömür biçseydi, neyi başarmaya çalışırdınız?
Hasan Can: Daha fazla yaşamayı.
İlkin: Çok güzel cevap. Peki Yaşamda zorluklar ve üzüntü olmadan mutluluk olabilir mi?
Hasan Can: Eksik olur.
İlkin: Özgürlüğü kendi kelimelerinizle nasıl tanımlarsınız?
Hasan Can: Özgürlüğü nasıl tanımlarım… Kendim olabilme hali olarak tanımlarım.
İlkin: Biri size tam olarak öleceğiniz günü ve saati söyleseydi, bunu size söylemesini ister miydiniz?
Hasan Can: Hayır
İlkin: Sizce para, neyi satın alamaz?
Hasan Can: Zamanı
İlkin: En değerli varlığınız?
Hasan Can: Varlığım? Maddi mi?
İlkin: Maddi, manevi…
Hasan Can: Annem, bu dünyada en çok sevdiğim, değer verdiğim insan; annem.
İlkin: Hiç doğmamış olsaydın dünya nasıl olurdu?
Hasan Can: Eksik olurdu bence J Şaka yapıyorum dünyayı ırgalamazdı yani. 110 milyar insan yaşayıp da gitmiş.
İlkin: Ailenizden öğrendiğiniz en değerli hayat dersi nedir?
Hasan Can: Ailemden aldığım tek bir ders yok ama somut konuşmak gerekirse rahmetli babamın en büyük öğüdü şöyleydi: “Yalan söylemeyin, hırsızlık yapmayın” Bir adam cüzdanını düşürmüştü, verdim kendisine, para da vardı içinde. Eve gittim, olayı anlattım, aferin bekledim. Ee ne yapacaktın, çalacak mıydın? Dedi babam. Böyle bir dürüst bir insandı. İsmi Kemal, halamın ise Zübeyde…Hep böyle erdemler üzerine öğütler aldım. O kadar da yoksulduk halbuki… Sanki parayla ilgili de bir iki öğüt alsa, fena olmazdıJ
İlkin: Sizce en çok beklemeye değer şey nedir?
Hasan Can: Ben beklemekten nefret ederim.
İlkin: Bize, kimsenin bilmediği bir özelliğinizi söyler misiniz?
Hasan Can: Bilirsin hayvanları çok seviyorum, çocukları seviyorum. Biliniyor pek çok özelliğim aslında
İlkin: En sevdiğin yemek nedir?
Hasan Can: En sevdiğim yemek değişiyor ve kimin yaptığına bağlı. Annem aşçı benim bu arada. Mesela annemin sarmaları veya kömbeleri.
İlkin: Peki, herkesi gülümseten şey nedir ya da kimdir?
Hasan Can: Benim şu ara…
İlkin: Bizim için de öyle şu ara (gülüşmeler) evet bizim için de öyle deyip sohbeti böylece bitiriyorum. Çok teşekkür ederim hem ALS-MNH Derneği, hem de kendi adıma.
Hasan Can: Asıl ben teşekkür ederim.
Oyuncu İlkin Tüfekçi’nin gerçekleştirdiği ALS ve Farkındalık Sohbetleri serisinin bu ayki konuğu Hasan Can Kaya oldu. Her ay sürpriz konuklarla devam edecek olan röportaj serisinde, ALS hastalarının seçtiği ünlülere yine ALS hastalarının yönelttiği sorulardan oluşan özel röportajlar yer alacak.
Ünlü futbolcu İlyas Tüfekçi, ALS hastalığına yakalandığından beri, kızı İlkin Tüfekçi, bir yandan mesleği oyunculuk kariyerinde yükselirken diğer yandan da babasının her ihtiyacına koşuyor ve ona kaliteli bir yaşam ortamı sağlıyor. Deneyimin bizzat içinde olduğu için, bu projede olması bizler için çok başka bir anlam ifade ediyordu.
ALS ve Farkındalık sohbetlerinin amacı ALS hastalarının sesini duyurabilmek, bununla beraber hastaların ihtiyaçlarının aciliyeti ve önemi konusunda farkındalık yaratabilmek ve elbette toplumda, ALS gönüllülerin çoğalmasına yardımcı olabilmektir.
ALS ve farkındalık Sohbetleri serisinin bir başka özelliği ise, ALS hastalarında zaman içinde gelişen kas güçsüzlüğü nedeniyle ellerini kullanamayan, konuşamayan ve yazı yazamayan; sonuçta etrafındakilerle iletişim kuramayan ALS hastalarının “iletişim” sorunu için tek seçenek olan “göz bilgisayarı” ve iletişimin en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu anlatabilmektir.