Telesağlık anketine katılanlara teşekkür ederiz.
Telesağlık, uzaktan video katılımı ile gerçekleştirilen yeni bir uygulamadır. Türkiye’de ALS hasta ve yakınlarının Nöroloji, fizik tedavi, Psikolog gibi uzmanlarla birebir görüşmesi mümkün olacaktır. Konu ile ilgili olarak Türk Nöroloji Derneği yaşam kalitesi çalışma grubunda ALS hastalarımız için gönüllü bir çalışma grubu kurulmuştur. Hem hocalarımıza hem de katılımcılara teşekkür ederiz. Çalışmalar devam etmektedir. Size ulaşılacaktır.
Anket devam etmektedir.
https://forms.gle/5BHTnDAiSCZksC529
ALS-MNH DERNEĞİ
Rasagilin, olası nöroprotektif özelliklere sahip bir ilaçtır. Nöroprotektif, sinir sisteminin zayıflamaya karşı korunabileceği anlamına gelir. Rasagilinin olası nöroprotektif özelliklere sahip olduğu bilinmektedir, ancak rasagilinin ALS’li hastalar için etkinliği test edilmemiştir. Rasagilin, Parkinson hastalığının tedavisi için onaylanmıştır. Rasagilin, ALS tedavisi için ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından henüz onaylanmamıştır ve araştırma aşamasındadır.
Araştırma ilaçları, hastalıkların veya durumların tedavisinde güvenli ve etkili olup olmadıklarını bulmak için incelenir. Araştırmacılar, bu çalışmayı yaparak, ALS hastalarında rasajilinin güvenli olup olmadığını ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatıp yavaşlatmadığını öğrenmeyi umuyorlar. Rasagilin, ALS hastalarında etkili olup olmadığı bilinmiyor. Yan etkileri olabileceği biliniyor. FazII aşamasında bir çalışma devam ediyor. https://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT01786603
Kendi kararıyla ilaç kullanmak (Self-medication) kişisel bir karardır. Sorumluluğu size aittir. ALS-MNH Derneği olarak henüz FDA tarafından onaylanmamış ilaçları önermiyoruz. Hekimler de deneme aşamasındaki ilaçları reçeteye yazamazlar. Ancak faz çalışmaları yapan merkezlerde özel izinler ile belli kriterlere göre hastalar çalışmalara kabul edilir. Her ilacın farklı hastalıklarda farklı etkileri olabilir. Rasagiline çalışması, FazII aşamasında devam eden bir çalışma. Mao-b (monoamin oksidaz) inhibitör ilaçlardan olduğunu biliyoruz. Nöroprotektif etkisi yanında beyin biyokimyasında farklı etkileri olabilir.
Yan etkileri arasında, karaciğer yetmezliği, halüsinasyon, cilt kanseri, çarpıntı, karın ağrısı vb etkiler var.
FASUDİL NEDİR?
Fasudil, subaraknoid kanamalı hastaların tedavisi için Japonya’da birkaç yıldır ruhsatlandırılmış bir ilaçtır. ALS fare modelinde hayatta kalma ve motor performansını iyileştirdiği gösterilmiştir.Mevcut etkileri gözönüne alındığında klinik çalışma için aday ilaçlar arasındadır. Henüz insanlarda ALS hastalarında etkinliği bilinmiyor.Kabaca benzetmek gerekirse Edaravone çalışmasına benziyor. Sonuçları izliyoruz.
ROCK-ALS NEDİR?
ROCK-ALS, ALS’li hastalarda Fasudil’in güvenliğini, tolere edilebilirliğini ve etkinliğini değerlendirecek bir klinik faz IIa denemesidir. Denemede Fasudil 20 gün süreyle günde iki kez intravenöz infüzyon şeklinde uygulanacaktır. Klinik ve teknik muayeneler, maddenin ALS’li hastalarda iyi tolere edilip edilmediğini ve hastalığın ilerlemesini faydalı bir şekilde etkileyip etkilemediğini değerlendirecektir. Ek olarak, gelecekte hastalık için daha iyi biyobelirteçler oluşturmak için biyomateryaller (örn. BOS, kan, idrar) toplanacaktır. Araştırmaya katılan hastalar, tedavi başlangıcından sonra 180 güne kadar birkaç ziyaretle tedavi süresinden sonra düzenli takip muayenelerine tabi tutulacaktır.
ROCK-ALS’e nasıl katılabilirim
Klinik araştırmalar çok titiz bir incelemeye tabi tutulur. Bu ayrıca hastaların çok özel dahil etme kriterlerini karşılamasını gerektirir. ALS teşhisi konduysa ve ilk belirtileriniz 24 aydan daha kısa bir süre önce ortaya çıktıysa, bu araştırmaya katılmaya aday olabilirsiniz. (Sadece Almaya’da yaşayanlar için bir çalışma)
http://rock-als.uni-goettingen.de/?page_id=194&lang=en
Inhibition of Rho Kinase (ROCK) With Fasudil as Disease-modifying Treatment for ALS (ROCK- ALS)
https://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT03792490
Amyotrofik lateral sklerozlu (ALS) hastalar için deneysel terapötiklerin etkinliğini test etmeyi amaçlayan klinik deneylerin doğasında var olan bir zorluk, hastalığın göreceli olarak nadir görülmesidir. Bu soruna umut verici bir çözüm, ideal olarak geniş bir coğrafi alana dağılmış siteleri içeren çok merkezli bir yaklaşımdır. Böyle bir yaklaşımı desteklemek için, Avrupa E-RARE programı ve Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), araştırmacı tarafından başlatılan ROCK-ALS denemesini desteklemek için ortaklık kurdu (Eudra-CT-Nr.: 2017-003676-31, NCT03792490 ) Avrupalı araştırmacılar tarafından yönetilen Avrupa ve Kuzey Amerika’daki merkezler arasında çok uluslu bir işbirliği olarak. Bununla birlikte, bu uluslararası davanın kurulması sırasında, önerilen dava planının önemli ölçüde uyarlanmasını gerektiren bir dizi beklenmeyen yasal, idari ve mali karmaşıklık ortaya çıktı. Burada, bu engellerde gezinme deneyimimizi rapor ediyor ve keşfettiğimiz olası çözümleri açıklıyoruz. Deneyimlerimiz, hem Avrupa hem de Amerika Birleşik Devletleri merkezlerini içeren çok uluslu araştırmacılar tarafından başlatılan denemeleri uygulamak için gelecekteki çabalara bilgi verebilir.
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33533663/
Japonya, FDA dan ayrı olarak bir ilaç onay kurumuna sahiptir. Ülkemizde ilaç onay kurumu olarak resmen FDA, kabul edilir.
Sizi “Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) Hastalarının Beslenme Durumunun İncelenmesi ve Yaşam kalitelerinin Arttırılmasının Desteklemesi” başlıklı bir sosyal sorumluluk projesi ve araştırmaya davet ediyoruz.
Çalışma, tüm Türkiye’de yaşayan ALS hastalarına açıktır.
İstanbul’da yaşayan ALS hastaları Biruni Üniversitesine şahsen veya “Online” katılabilir. İstanbul dışındaki hastalar “Online” çalışmaya katılabilir.
Biruni Üniversitesi ve ALS/MNH Derneğinin ortaklaşa gerçekleştirdiği bu projede amaç, Mide pegi bulunmayan ALS/MNH hastalarının beslenme durumunu analiz etmek, gerekli öneri ve tavsiyelerde bulunarak yaşam kalitelerinin artışını desteklemektir.
Bu projede; vücut ağırlığınız, boy uzunluğunuz, beden ölçümleriniz, genel olarak yiyecekleri ne kadar sıklıkla ve ne ölçüde yediğinizi belirleyen besin tüketim sıklığı formu, kişisel soruların yer aldığı bir form, ALS/MNH hastalarının fiziksel durumunu takip etmekte kullanılan ALSFRS -R ölçeği, yutma fonksiyonunuzu değerlendiren yutma fonksiyonu tarama testi uygulanacaktır.
Görüşmeler whatsapp üzerinden görüntülü görüşülerek online olarak veya gelebilen hastalar ile Biruni Üniversitesinde yüz yüze gerçekleştirilecektir. Vücut ağırlığı ve boy ölçümü yapılamayan hastalar için esnemeyen mezura yardımı ile diz boyu ölçümü, baldır çevresi ve üst orta kol çevresi ölçümleri istenmektedir. Nasıl ölçüm yapacağınızı anlatan görsel talimatlar sizlere gönderilecektir.
Çalışma öncesi gerekenler;
*Ölçümler için esnemeyen mezura,
*En son yapılmış olan kan tahlil sonuçlarınızın görseli, sizlere daha iyi yardımcı olmak adına gerekmektedir.
İsteyen hastalarımızı diyetisyenler tarafından değerlendirilmek üzere Biruni Üniversitesine davet ediyoruz.
* Kişisel bilgileriniz KVKK güvencesindedir.
Çalışmaya katılmak için aşağıdaki formu doldurunuz:
https://forms.gle/pBhW2GTcTNRZSoNc9
ALS-MNH DERNEĞİ
www.als.org.tr
Mart 28, 2022
- C9orf72 ile ilişkili amyotrofik lateral skleroz (ALS) için bir araştırma antisens oligonükleotidi olan BIIB078, klinik olarak fayda göstermediği icin; programın durdurulmasına karar verildi.
- Biogen ve Ionis, ALS araştırmalarını ileriye götürerek, bu ilerleyici ve ölümcül nörodejeneratif hastalığın tüm biçimleri için tedaviler geliştirme konusundaki on yıllık arayışlarına bağlı kalmaya devam edeceklerdir.
CAMBRIDGE, Mass. ve CARLSBAD, Calif., 28 Mart 2022 (GLOBE NEWSWIRE) –
Biogen Inc. (Nasdaq: BIIB) ve Ionis Pharmaceuticals, Inc. (Nasdaq: IONS) bugün, C9orf72 ile ilişkili amyotrofik lateral sklerozlu (ALS) kişiler için araştırma amaçlı bir antisens oligonükleotid olan BIIB078’in (IONIS-C9Rx), Faz 1 çalışmasının en önemli sonuçlarını açıkladı.
Bu Faz 1 çalışmasında, BIIB078 genel olarak iyi tolere edilmiştir. Olumsuz olaylar (AE’ler, adverse events) çoğunlukla hafif ila orta şiddetteydi ve BIIB078 ve plasebo grupları arasında benzer oranlarda meydana geldi. En yaygın AE’ler düşme, girişimsel ağrı ve baş ağrısıydı.
BIIB078, ikincil etkinlikte beklentileri karşılamadı ve klinik bir fayda göstermedi. 60 mg’a kadar olan doz kohortlarında, BIIB078 grubu ile plasebo grubu arasında tutarlı farklılıklar yoktu. BIIB078 90 mg doz kohortundaki katılımcılar, ikincil sonuçlarda plasebo grubundakilerden daha büyük bir düşüş eğilimi gösterdi. Bu sonuçlara dayanarak, devam eden açık etiketli genişletme çalışması da dahil olmak üzere BIIB078 klinik geliştirme programının durdurulmasına karar verildi.
Biogen Başkan Yardımcısı ve Nöromüsküler Gelişim Birimi Başkanı Toby Ferguson, M.D., Ph.D., “Çalışmaya katılan ALS’li bireylerin özverili bağlılıkları ve toplumun bu yıkıcı hastalık için araştırmaları ilerletme konusundaki kararlılığı için inanılmaz derecede minnettarız” dedi ve “Bunlar umduğumuz sonuçlar olmasa da yakın zamanda planlarımızda olan ALS tedavileri araştırmalarında bu araştırmanın bize önemli bilgiler sağlayacağı açıktır. Bu yıkıcı hastalıkla yaşayan insanları olumlu yönde etkileyecek yeni tedavilere öncülük etmeye odaklanmaya devam ediyoruz.” diye ekledi.
Ionis’te Başkan Yardımcısı, Bilim Bölümü Yöneticisi (CSO) ve Nörolojik Programların kurumsal Lideri C. Frank Bennett, “C9orf72 ile ilişkili ALS, ALS’nin karmaşık bir genetik formudur ve bilim camiasının C9orf72 geninin hastalığa neden olduğuna inandığı birçok mekanizma vardır. BIIB078’i tasarlarken C9orf72 ile ilişkili ALS için hastalık mekanizmalarının, tekrar içeren RNA ve karşılık gelen dipeptitlerle ilişkili toksisiteden kaynaklandığına dair geçerli hipotezi test etmeyi planladık. Ne yazık ki, bu Faz 1 çalışması, hastalık mekanizmasının çok daha karmaşık olduğunu ortaya çıkararak hipotezi desteklemedi. Bu sonuçlar BIIB078’in daha fazla geliştirilmesini desteklemese de ALS’nin bu formunun daha derinden anlaşılmasına yol açan değerli öğretiler sağlayacağını tahmin ediyoruz” dedi.
Bu Faz 1 çalışması, C9orf72 ile ilişkili ALS’li yetişkinlere (n=106) intratekal olarak uygulanan BIIB078’i değerlendirmek için randomize, plasebo kontrollü, doz artırıcı bir çalışmaydı. Altı çalışma tedavi grubunun her birinde, katılımcılar BIIB078 veya plasebo (3:1 oranı) almak üzere randomize edildi. Çalışmanın birincil amacı, güvenlik ve tolere edilebilirliği değerlendirmekti. İkincil etkinlik sonuçları, ALS Fonksiyonel Derecelendirme Ölçeği – Gözden Geçirilmiş, Yavaş Vital Kapasite, Elde Tutulan Dinamometre ve Iowa Oral Basınç Aletini içeriyordu.
Şirketler, BIIB078 Faz 1 verilerini gelecekteki bir bilimsel forumda sunacaklar.
Biogen’in ALS’ye Devam Eden Sözü
On yıldan fazla bir süredir Biogen, hastalığın tüm biçimlerinin daha derinden anlaşılmasını sağlamak için ALS araştırmalarını ilerletmekte kararlı olmuştur. Şirket, 2013 yılında son aşamadaki bir ALS varlığına son vermek gibi zor bir karar almasına rağmen yatırım yapmaya ve araştırmalara öncülük etmeye devam etti. Biogen, ihtiyacı olan hastalara potansiyel bir tedavi getirme olasılığını artırmak amacıyla, ALS’nin genetik ve diğer biçimleri için varlık portföyüne önemli öğretiler ekledi. Bu uygulamalı öğretiler, tanımlanmış hasta popülasyonlarında genetik olarak doğrulanmış hedeflerin değerlendirilmesini, her hedef için en uygun yöntemin izlenmesini ve hassas klinik son noktaların kullanılmasını içerir. Bugün şirket, Tofersen, BIIB105 ve BIIB100 dahil olmak üzere ALS için değerlendirilmekte olan pek çok araştırma ilacından oluşan bir üretim planına sahiptir.
Biogen Hakkında
Nörobilimde öncü olarak Biogen, ciddi nörolojik hastalıklar ve benzer terapötik komşuluklarla yaşayan insanlar için dünya çapında yenilikçi tedaviler keşfeden, geliştiren ve sunan bir şirkettir. Dünyanın ilk küresel biyoteknoloji şirketlerinden biri olan Biogen, 1978 yılında Charles Weissmann, Heinz Schaller, Sir Kenneth Murray ve Nobel Ödülü sahibi Walter Gilbert ve Phillip Sharp tarafından kuruldu. Bugün Biogen, multipl sklerozu tedavi etmek için önde gelen bir ilaç portföyüne sahiptir, spinal müsküler atrofi için ilk onaylı tedaviyi tanıtmış ve Alzheimer hastalığının tanımlayıcı bir patolojisini ele almak için ilk ve tek onaylı tedaviyi sağlamaktadır. Biogen ayrıca biyobenzerleri ticarileştiriyor ve karşılanmamış ihtiyaçların yüksek olduğu çeşitli alanlarda hastalar için bakım standardını değiştirecek, sinirbilimde endüstrinin en çeşitlendirilmiş konusunu ilerletmeye odaklanıyor.
2020’de Biogen, birbiriyle derinden ilişkili iklim, sağlık ve eşitlik konularını ele almak için 20 yıllık 250 milyon dolarlık cesur bir girişim başlattı. Sağlıklı İklim, Sağlıklı Yaşam™, şirketin operasyonlarında fosil yakıtları ortadan kaldırmayı, insan sağlığı sonuçlarını iyileştirmek için bilimi ilerletmek için tanınmış kurumlarla iş birlikleri kurmayı ve yetersiz hizmet alan toplulukları desteklemeyi amaçlıyor.
Şirket, yatırımcılar için önemli olabilecek bilgileri düzenli olarak https://www.biogen.com/ adresindeki internet sitesinde yayınlamaktadır. Daha fazla bilgi edinmek için lütfen https://www.biogen.com/ adresini ziyaret edebilir ve Biogen’i sosyal medyada takip edebilirsiniz – Twitter, LinkedIn, Facebook, YouTube.
Ionis Pharmaceuticals, Inc. Hakkında
30 yılı aşkın bir süredir Ionis, yeni antisens teknolojisiyle RNA hedefli terapide lider olarak, yeni pazarlara öncülük ediyor ve bakım standartlarını değiştiriyor. Ionis’in şu anda piyasada mevcut 3 ilacı ve endüstri lideri kardiyovasküler ve nörolojik kurumlar tarafında önemi vurgulanmış, ileri seviye son asama çalışmaları bulunmaktadır. Bilimsel inovasyonumuz, hasta insanların bize güvendiği bilgisiyle başladı ve devam ediyor, bu da lider, tam entegre bir biyoteknoloji şirketi olma vizyonumuzu besliyor.
Çeviri: Didem Dengiz Karasu
Uzun süreye yayılan analiz çalışmaları neticesinde, profesyonel futbol oynayan erkeklerin, genel nüfustaki benzer yaştaki erkeklere kıyasla, amyotrofik lateral skleroz (ALS) gibi motor nöron hastalıkları da dâhil olmak üzere nörodejeneratif bir hastalığa yakalanma olasılıklarının yaklaşık dört kat daha fazla olduğu görülüyor.
Riskin, daha uzun kariyere sahip oyuncularda ve genellikle topa daha fazla kafa vuran defans oyuncularında daha yüksek olduğu belirtiliyor.
“Eski Profesyonel Erkek Futbolcularda Pozisyon ve Kariyer Süresinin Nörodejeneratif Hastalık Riski ile İlişkisi” adlı analiz Jama Neurology adlı dergide yayınlandı.
Temaslı sporlarla uğraşan eski profesyonel sporcularda, demans ve ALS gibi nörodejeneratif hastalıklar nedeniyle daha yüksek bir ölüm riski söz konusu olduğu biliniyor.
Bu sporcularda yapılan ölüm sonrası çalışmalar, özellikle tekrarlanan kafa darbelerinin neden olduğu travmatik beyin hasarı ile ilişkili spesifik hasarı ortaya koyuyor.
Genel olarak travmatik beyin hasarları ile ilişkili olmasa da, futbolcular özellikle kafa ile pas verirken ya da topa kafa ile vururken tekrarlanan kafa darbelerine maruz kalır. Bu futbolcularda gerçekleştirilen otopsi çalışmaları, genel nüfusa kıyasla nörodejeneratif hastalıkların daha yüksek bir oranda ortaya çıktığını gösteriyor.
Araştırmacılar, eldeki veriler sınırlı olmakla birlikte, topa kafa ile vurmanın oynanan pozisyona bağlı bir eylem olduğunu ve dolayısıyla kalecilerde kafa travmaları görülme riskinin diğer pozisyonlarda oynayan oyunculara göre üçte bir oranında daha düşük olduğunu belirtiyor.
İngiltere’deki Glasgow Üniversitesi’nden bilim insanları, 1900 ile 1977 yılları arasında doğan 7.676 eski erkek İskoç profesyonel futbolcunun tıbbi kayıtlarını inceleyerek oynadığı pozisyona (kaleci, defans, orta saha, forvet), kariyer süresine ve aktif olarak futbol oynadıkları döneme dayalı nörodejeneratif hastalık riskini değerlendirdiler.
Karşılaştırma amacıyla araştırmaya, doğum yılları ve sosyoekonomik durumları eşleşen genel nüfustan 23.028 erkek, kontrol grubu olarak dâhil edildi.
18 yıllık bir takip süresi boyunca, eski futbolcuların 386’sına (7.676’nın %5’i) nörodejeneratif bir hastalık teşhisi kondu ve kontrol grubundaki 366 kişiye kıyasla (23.028’in %1,6’sı) futbolcularda görülen riskin 3,6 kat daha fazla olduğu tespit edildi.
6.622 eski futbolcudan elde edilen verilere göre, nörodejeneratif bir hastalıkla ilgisi olmayan nedenlere bağlı ölümler çıkarıldıktan sonra, futbolcuların kale haricinde oynadıkları pozisyonların, eşleşen kontrol grubuyla karşılaştırıldığında dört kattan daha yüksek bir risk teşkil ettiği görüldü.
Forvet oyuncularındaki risk neredeyse üç kat iken, en yüksek risk, beş kat daha fazla riskle defans oyuncuları arasında görüldü. Genel olarak, savunma oyuncularına nörodejeneratif hastalık teşhisi konma ihtimali 1,5 kat daha yüksekti.
Diğer taraftan kalecilerin nörodejeneratif bir hastalığa yakalanma olasılığı kontrol gruplarından kayda değer bir oranda daha yüksek değildi. Araştırmacılar bu konuda, nörodejeneratif hastalık riski ile ilişkili faktörler olarak travmatik beyin hasarına ve tekrarlayan kafa darbelerine maruz kalmayı destekleyen daha fazla kanıta ihtiyaç olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
Yaş ortalaması 20, futbolu bırakma yaşı ortalaması da 28,5 olan kale harici pozisyonlarda oynayan profesyonel futbolcuların kariyerler süresi ortalaması 8,6 yıldı. Beş yıldan kısa bir profesyonel kariyere sahip olan futbolcuların nörodejeneratif bir hastalığa yakalanma olasılıkları 2,3 kat daha fazlaydı ve bu risk, spor kaynaklı bir risk faktörüne maruz kalmanın kümülatif etkisi ile tutarlı bir şekilde, kariyer süresi arttıkça daha da yükseliyor.”
En yüksek risk, kariyerleri 15 yıldan uzun süren oyuncularda görüldü; bu oyunculara nörodejeneratif bir hastalık teşhisi konma olasılığı genel nüfustan 5,2 kat daha fazlaydı.
Futbolcular, aktif olarak oynadıkları döneme göre riski belirlemek için doğum yıllarına göre 20 yıllık alt gruplara ayrıldı. 1910 ile 1969 yılları arasında doğan oyuncularda hastalık riski açısından genel nüfusa göre bir fark görülmedi. Bilim insanları, eski profesyonel futbolcular arasındaki nörodejeneratif hastalık riskinin, sadece deri topların kullanıldığı bir dönemde doğan oyuncular ile deriden sentetik toplara geçişin yaşandığı bir dönemde doğan oyuncular arasında benzer olduğunu belirtiyor. (Çalışmada, sentetik topların su emdiği, deri topların ise su emmediği belirtilmiş.)
Araştırmacıların vardığı sonuçlar söyle: “Amatör ve genç futbolundaki riskler de dâhil olmak üzere futbol ve nörodejeneratif hastalık arasındaki ilişkiyi sorgulamak için daha fazla çalışma yapılmalıdır. Nörodejeneratif hastalık riskini azaltmak adına, futbolda ve diğer spor dallarında travmatik beyin hasarına ve kafa darbelerine maruz kalmanın azaltılması yönünde tedbirler alınması önerilir.”
Profesyonel futbol federasyonları geçtiğimiz günlerde, gelecek sezondaki antrenmanlarda yapılacak “sert” kafa vuruşlarını haftada 10 ile sınırlamak üzere güncellenmiş bir kılavuz düzenlemesi yapıldığını duyurdu.
Bu araştırmanın ardından İngiltere Premiyer Ligi için Kafa Vuruşu Kılavuzu çıkartılmıştır.
Haberin aslına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://www.premierleague.com/heading-guidance
Profesyonel futbol maçlarında kafa yaralanması riskini azaltmak için tasarlanmış önlemler hakkında bilgi edinin.
Profesyonel futbol antrenmanlarındaki kafa vuruşları için hazırlanan kılavuzun, 2021/22 sezonu öncesinde Premier Lig, EFL, İngiltere Kadınlar Süper Ligi (WSL), FA Women’s Championship, National League System 1 – 4 ve İngiltere milli takımlarında kullanılması kararlaştırıldı.
Bu kılavuzun ilk versiyonu, geçtiğimiz aylarda Profesyonel Futbol Müzakere ve Danışma Komitesi (PFNCC) alt grubu adına gerçekleştirilen çok sayıda araştırma projesinin ardından geliştirildi.
Antrenmanlar için özel olarak hazırlanan bu yeni kafa vuruşu kılavuzu, İngiliz futbol piramidinin her seviyesinin gereksinimlerini karşılamak üzere tasarlandı.
Bu kılavuz neden geliştirildi?
Premier Lig ve futbol paydaşlarının odaklandığı ana konu, oyunu tüm oyuncular için mümkün olduğunca güvenli hale getirmektir. Oyuncuların sağlığına yönelik araştırmalar devam ederken, kafa yaralanmaları riskini azaltabilecek önlemlerin alınması da şarttır.
Kafa vuruşu kılavuzunun geliştirilmesi Premier Lig’in Kafa Yaralanmaları eylem planının bir parçasıdır; bu da Lig oyuncuları için kafa travmasına yönelik taahhüdün kapsamında yer alır.
Kılavuzun geliştirilmesinde kimler rol aldı?
Profesyonel Futbol Müzakere ve Danışma Komitesi (PFNCC); Premier Lig, FA, EFL, WSL, PFA ve LMA temsilcilerinden oluşan bir kafa vuruşu çalışma grubu oluşturdu. Grup, oyuncular ve teknik direktörlerin yanı sıra önde gelen tıbbi uzmanlara ve kulüp doktorlarına danıştı.
Araştırmanın kapsamı neydi?
Yetişkin futbolunda kafa vuruşlarının ivmesini, gücünü, niteliğini ve sıklığını ölçme üzerine yayınlanmış mevcut araştırmalarda bağımsız bir sistematik inceleme gerçekleştirildi ve bulunan kesin kanıtların ancak sınırlı olduğunun görülmesi üzerine daha fazla araştırma yapılması gerekliliği ortaya kondu.
İkinci bir çalışmada, Liverpool’un 23 yaş altı ve 18 yaş altı oyuncularından ve Manchester City’nin U18 ve kadın takımlarından bir grup oyuncu yer aldı. Bu çalışma, spor sağlık teknolojisi şirketi Sports & Wellbeing Analytics (SWA) ile ortaklaşa yürütüldü. Oyunculara, antrenmanlar sırasında yapılan kafa vuruşlarının ivmesini ölçen PROTECHT ağızlıklar verildi. Bu ağızlıklar, verilerle hassas ölçümler ve ardından bağımsız doğrulamalar yapacak sensörlerle donatılmıştı.
Üçüncü bir çalışma, Premier Lig’in resmi izleme ve analiz sağlayıcısı Second Spectrum ile birlikte yürütüldü. Bu çalışma, ilgili güçleri hesaplamak için video analizini kullanarak 2019/20 sezonunda Premier Lig maçlarında yapılan her bir kafa vuruşunu inceledi.
Son olarak, Premier Lig, EFL ve WSL’deki maçlardaki kafa vuruşlarını ölçmek için Opta verileri sorgulandı. Lige ve oyuncunun oynadığı pozisyona göre birden fazla sezonu kapsayan açıklayıcı bir analiz elde edildi.
Araştırma sonucunda hangi bulgulara ulaşıldı?
Araştırmalar, bir futbol topuna kafa ile vurulmasıyla ilişkili güçler hakkında ön bilgiler sağladı ve böylece kafa vuruşlarının, ortalar, uzun toplar, paslar, taçlar ve ayakta dururken vurulan kafalar gibi, kafa vuruşu öncesindeki duruma göre gruplanması mümkün oldu. Bu bilgiler, kılavuzların şekillendirilmesine yardımcı olması adına bir çapraz futbol çalışma grubuna aktarıldı.
Veriler, tüm profesyonel futbolcular arasında stoperlerin, diğer pozisyonlarda oynayan takım arkadaşlarına göre maç başına daha fazla kafa vuruşu yaptığını ve maç başına en yüksek kafa vuruşu ortalamasının Premier Lig’de olduğunu gösteriyor.
PROTECHT çalışmasında ölçülen kafa vuruşlarının ortalama ivmesi 16,8 g (lineer) ve 1.373 rad/s² (rotasyonel) idi. Literatürde, günlük aktivite (koşu, yürüyüş ve zıplama) değerlerinin 10 g değerinin altında meydana geldiği özetlenmiştir (Ng ve ark. 2006). Diğer sporlarda 26,6 g lineer ve 2.000 rad/s² rotasyonel ortalama değerleri gözlemlenmiştir.
Şu an için profesyonel futboldaki kafa vuruşlarına atfedilebilecek güçlerin aktarımında yaş ve cinsiyetin etkisini ölçmek için kesin kanıt eksikliği bulunmaktadır. Bununla birlikte, sınırlı erken kanıtlar, genç oyuncuların ve kadınların daha yaşlı erkek oyunculardan daha yüksek kuvvetlere maruz kalabileceğini ve boyun kas gücünün, kafa vuruşunda kuvvet aktarımına katkıda bulunan bir faktör olabileceğini ortaya koymaktadır.
Kanıt toplama sürecinde bir yandan kafa vuruşu için kullanılan güçlerin daha iyi anlaşılması, diğer yandan da daha fazla araştırma gerektiren alanların tespit edilmesi sağlandı. Premier Lig ve futbol paydaşları, 2021/22 sezonunda, kafa vuruşlarını daha iyi anlamak ve eğitim kılavuzunda kafa vuruşlarının genişletilmiş bir kanıt tabanına dayalı olarak geliştirilmesini sağlamak için ek araştırmalar gerçekleştirecek.
Kafa vuruşu kılavuzu nedir?
Kafa vuruşlarının büyük bir kısmının düşük kuvvetler içerdiğini gösteren araştırmadan elde edilen erken bulgular ışığında, bu kılavuzda daha yüksek kuvvetler içeren, yani tipik olarak uzun paslardan (35 metreden fazla), ortalardan, köşe vuruşlarından ve serbest vuruşlardan sonra yapılan kafa vuruşlarına odaklanılacaktır. Herhangi bir antrenman haftasında en fazla 10 kez sert kafa vuruşu yapılması tavsiye edilmiştir.
Antrenman haftası boyunca, kafa vuruşu uygulamasının miktarını azaltmak ve niteliğini yumuşatmak için planlamalar yapılmalıdır. Araştırma henüz başlangıç aşamasında olduğundan, aşağıdakilerin dikkate alınabileceğini gösteren bazı sınırlı kanıtlar vardır:
– Mümkün olan her yerde, bir oyuncunun üçten fazla adım atarak ve topa doğru koşmak veya uçan kafa vurmak için hamle yapmak suretiyle gerçekleştirdiği kafa vuruşlarının sayısını sınırlayın
– Teknik alıştırmaları, daha düşük pik ivmeleri sağladığından, elle atılan paslarla yapın
Odak noktası daha güçlü kafa vuruşları olsa da, kulüplerin cinsiyet, yaş, pozisyon, maç başına kafa vuruşu sayısı ve bu kafa vuruşlarının niteliğini dikkate alan oyuncu profilleri geliştirmeleri önerilir. Bu profiller, tüm kafa vuruşu antrenman taleplerinin bir oyuncunun bir maçta yapması beklenen kafa vuruşlarının türünü ve miktarını yansıtmasını sağlamak için kullanılabilir. Ayrıca kulüp personelinin, her maçın ardından oyuncuların kafa vuruşlarının etkilerinden kurtulmalarına yardımcı olmak üzere, yeterli bir süre boyunca oyuncularla birlikte çalışması teşvik edilecektir.
Bu kılavuz, bilimsel kanıtların sınırlı olduğu bir alanda oyuncu sağlığını korumak için ihtiyati bir yaklaşım kullanılarak geliştirilmiştir ve araştırmalardan elde edilen bilgiler artırdıkça düzenli olarak gözden geçirilecektir.
Antrenmanlar sırasında oyuncular nasıl izlenecek?
Bu kılavuz, antrenmanlar için ve kulüplere ve oyunculara yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Antrenmanlar sırasında kulüp personelinin her bir oyuncunun kafa vuruş antrenmanını gerçek zamanlı olarak takip etmesi ile daha yüksek ivmelere neden olan kafa vuruşu sayısının en aza indirilmesini ve bu sayının her oyuncunun maçtaki kişiselleştirilmiş kafa vuruşu profiliyle orantılı olmasını sağlamak çok önemlidir.
Oyuncuların bu kuralları öğrenmeleri ve kulüp tarafından düzenlenen antrenmanların dışında gerçekleştirilen tüm kafa vuruşu antrenmanlarını sınırlandırmaları teşvik edilir.
Kafa vuruşu antrenmanları sırasında herhangi bir kafa travması belirtisi gösteren oyuncular derhal antrenmandan çıkarılmalıdır.
Bir kafa sarsıntısının ardından antrenmana dönen oyuncular, FA Kafa Yaralanması Rehberine göre kademeli antrenmana dönüşteki diğer tüm adımlar yerine getirilinceye kadar dikkatli gözlem altında tutulmalı ve bu oyuncular kafa vuruşu içeren herhangi bir antrenmana dahil edilmemelidir.
Kulüpler, sakatlık ve hastalık denetiminin bir parçası olarak her türlü sakatlanmayı kayda geçirmekle yükümlüdür. Kafa travması ile ilgili herhangi bir semptomun, kulüpler tarafından oyuncunun tıbbi kayıtlarına geçirilmesi beklenir.
Futbol paydaşları, antrenörleri ve yöneticileri desteklemek için neler sağlayacak?
Boyun ve üst gövde gücünün kafa vuruşuna dahil olan kuvvetlerde rol oynayabileceğine dair erken ancak sınırlı göstergeler vardır. Bu nedenle, yapılabilecek güçlendirme egzersizleri konusunda rehberlik sunacak bir danışma grubu oluşturulmuştur. Bu kılavuz, 1 Eylül 2021 tarihine kadar kullanıma sunulacaktır.
Teknik ve önemli maç eylemlerinde oyuncuların harcadığı gücü azaltmak için neler yapılabileceğine dair fikirler sunmak için de ayrıca rehberlik sağlanacaktır.
Rehber genel kapsamda farklı olacak mı?
FA; Ulusal Lig Sisteminin 5. Adımına ve kadın futbolu piramidinin 3. Aşamasına kadar olan kulüpleri içeren yetişkin amatör futbolu için bir kılavuz hazırladı.
Kılavuz gençlik futbolu için de ayrıca güncellendi.
Bu rehbere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz
Sonraki adımlar nelerdir? Kılavuz gelecekte değişecek mi?
2021/22 sezonunda daha fazla araştırma yapılacak ve ayrıca ek araştırmalardan kaynaklanan yeni kanıtları değerlendirmek için PFNCC tarafından Haziran 2022’de resmi bir inceleme yapılacağı bildirildi.
Avrupa İlaç Ajansı, (The European Medicines Agency, EMA), Amylyx Pharmaceuticals’dan, amiyotrofik lateral sklerozlu (ALS) kişilerin tedavisi için AMX0035′in (iki bileşiğin bir kombinasyonu) onayını talep eden pazarlama yetki başvurusunu (marketing authorization application, MAA) incelemeyi kabul etti.
İnceleme sureci EMA’nın İnsan Ürünleri Tıbbi Ürünleri Komitesi (Committee for Medicinal Products for Human Use, CHMP) tarafından yürütülecek olup, Amylyx’in başvuruyu yapmasından itibaren yaklaşık iki ay sürmesi bekleniyor.
27 ülkeden oluşan Avrupa Birliği için terapi onayı konusunda nihai kararları Avrupa Komisyonu tarafından verilmektedir ve CHMP görüşleri genel olarak kabul edilmektedir.
Amylyx’in Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’daki başkanı ve genel müdürü Stéphanie Hoffmann-Gendebien, yaptığı basın açıklamasında “MAA’mızın CHMP tarafından gözden geçirilmek üzere onaylanması, Avrupa’da ALS’li kişilere potansiyel bir tedavi seçeneği getirme hedefimize yönelik önemli bir adımdır” dedi.
Hoffmann-Gendebien, “CHMP incelemesinin olumlu bir görüşle sonuçlanması durumunda AMX0035’i piyasaya sürmeye hazır olmak için Avrupa ekibimizi kuruyoruz, çünkü ALS’li kişilerin ve ailelerinin daha fazla bekleyecek zamanları olmadığını biliyoruz.” diye ekledi.
Benzer başvurular şu anda Kanada ve ABD’deki sağlık yetkilileri tarafından inceleniyor, başvurunun öncelikli olarak incelemeye alındığı ve en geç 29 Haziran’a kadar neticelenmesi bekleniyor.
AMX0035, ALS tedavisi için hem Avrupa’da hem de ABD’de ender hastalıklar için özel ilaç (orphan drug) statüsünde tanımlandı. Bu statü, terapinin gelişimini hızlandırmak için, onaylanmasının ardından Avrupa’da 10 yıl ve ABD’de yedi yıl boyunca düzenleyici destek ve finansal faydaların yanı sıra pazarlamada münhasırlık süresi sağlamaktadır.
Günde iki kez ağızdan veya besleme tüpü yoluyla verilen AMX0035, klinik kullanımda olan, güvenli ve iyi tolere edildiği ve sinir hücrelerini hücresel stres kaynaklı hasarlardan koruduğu bilinen tauroursodeoksikolik asit ve sodyum fenilbutiratın iki küçük molekülünün sabit dozlu bir kombinasyonudur.
Avrupa ALS’li hastalar ve Profesyoneller Organizasyonu Başkanı (European Organization for Professionals and Patients with ALS) ve ALS Liga Belçika (ALS Liga Belgim) CEO’su Evy Reviers, “ALS’de uzun yıllar suren ve başarısız denemelerden sonra, AMX0035 bize Avrupa’da bu hastalıkla yaşayan yaklaşık 40.000 kişi için yeni bir potansiyel tedavi seçeneğinin ufukta olabileceği umudunu verdi” dedi.
Reviers, “Bu onay bizi cesaretlendiriyor ve AMX0035’in Avrupa onay inceleme süreci boyunca potansiyel olarak ilerlemesini görmeyi dört gözle bekliyoruz” diye ekledi.
Amylyx’in uygulamaları, yakın zamanda ALS teşhisi konan ve hızla ilerleyen 137 yetişkinde tedavinin altı aylık güvenliğini ve plaseboya karşı etkinliğini değerlendiren CENTAUR Faz 2/3 klinik çalışmasından (NCT03127514) elde edilen verilerle desteklendi.
Denemeyi tamamlayan katılımcıların çoğu, 2,5 yıl kadar tedavi aldıkları açık etiketli uzatma çalışmasına (NCT03488524) girmeyi seçti.
En üst düzey veriler, denemenin ana hedeflerini karşılayarak, AMX0035’in genel olarak güvenli olduğunu ve hastaların maluliyetlerinin ilerlemesini önemli ölçüde yavaşlatmada bir plasebodan daha iyi çalıştığını gösterdi. Fonksiyonel yetersizlik, ALS’nin klinik pratikte ve klinik denemelerinde en yaygın kullanılan ölçek olan Revize Edilmiş ALS Fonksiyonel Derecelendirme Ölçeği (ALS Functional Rating Scale-Revised, ALSFRS-R) ile değerlendirildi.
Terapinin üstünlüğü diğer tedavilere göre kullanım sekli ve süresi itibari ile farklılık göstermesiydi ayrıca AMX0035 ile tedavi edilen hastalar kas gücü ve akciğer fonksiyonlarında daha yavaş düşüşe ve daha az hastaneye yatışa doğru bir eğilim gösterdiler.
Ek olarak hem Center’a hem de genişletme çalışmasını kapsayan yaklaşık üç yıllık takip verileri, sürekli olarak AMX0035 alan hastaların, başlangıçta bir plaseboya atananlara kıyasla %44 daha düşük ölüm riskine sahip olduğunu göstermiştir.
AMX0035’in faydaları şimdi PHOENIX (NCT05021536) adı verilen daha büyük bir plasebo kontrollü Faz 3 denemesinde onaylanıyor. Çalışma şu anda Avrupa ve ABD’deki tesislerde semptomları son iki yılda başlayan- CENTAUR için gerekenden daha az katı kriterleri olan- 600’e kadar ALS’li yetişkinin kaydını alıyor.
Katılımcılar, 48 hafta (yaklaşık 11 ay) boyunca rastgele seçilmiş olarak ya AMX0035 ya da bir plasebo olmak üzere ilk dozlarını almaya çoktan başladı.
Çalışmanın ana etkinlik hedefleri, sağkalım ve ALSFRS-R skorundaki değişikliklerin birleşik bir ölçüsünü içerirken, ikincil hedefleri akciğer fonksiyonundaki değişiklikleri, ventilasyonsuz sağkalımı, yaşam kalitesini ve diğer ölçümleri içeriyor.
Amylyx, AMX0035 için bu ek güvenlik ve etkinlik verilerinin, şirketin küresel izin çabalarını daha da destekleyeceğini umuyor.
Avrupa’da ALS için tedavi bulmaya adanmış büyük bir deneme ağı olan Tedavi Araştırma Girişimi (Treatment Research Initiative to Cure ALS, TRICALS), Başkanı Leonard H. van den Berg, MD, PhD, “ALS, hastalıkla yaşayan insanları ve sevdiklerini ağır şekilde etkileyen yıkıcı, ilerleyici bir hastalıktır ve acilen yeni bir tedaviye ihtiyacımız var” dedi.
TRICALS, Avrupa’daki potansiyel PHOENIX katılımcılarının kaydolmasını üstlenirken, ABD’de bu, Kuzeydoğu ALS Konsorsiyumu işbirliği ile gerçekleştiriliyor.
Hollanda’da UMC Utrecht’te nöroloji profesörü olan van den Berg, “Amylyx’in ALS için yenilikçi bir tedavi bulma misyonunu en üst düzeyde destekliyoruz” diye ekledi.
Linkler:
AMX0035, Amylyx Pharmaceuticals, CENTAUR Phase 2/3 trial, EMA, Europe, European Medicines Agency, PHOENIX trial
Çeviri: Didem Dengiz Karasu
CLENE NANOMEDICINE – CNM-AU8
Clene, hücresel enerji üretimindeki başarısızlığı tedavi etmeyi amaçlayan nano terapötikler geliştiren bir biyofarmasötik şirketidir. Öncü adayları, nöronlarda ve oligodendrositlerde (nöronların sinyalleri iletmesi için yalıtım üreten hücreler) enerji üretimini artırmayı amaçlayan oral bir sıvı olan CNM-Au8’dir. Şirket tarafından ayrıca oksidatif strese karşı direnci arttırdığı ve potansiyel olarak toksik yanlış katlanmış proteinlerin seviyelerini azalttığı bildiriliyor. CNM-Au8, ALS’nin ilerlemesini yavaşlatmak için potansiyel bir tedavi olarak şu anda klinik deneylerde test edilmektedir.
2 Kasım 2021’de Clene, 2. aşama RESCUE-ALS klinik araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Çalışma, günlük 30 mg dozlanan ve 36 hafta boyunca değerlendirilen 45 katılımcının katıldığı randomize, plasebo kontrollü bir denemeydi. Bu klinik araştırmanın birincil sonucu, motor nöron/kas bağlantılarının sayısını tahmin eden MUNIX adlı bir ölçümdeki değişim yüzdesiydi. Bazı ikincil ve keşifsel sonuçlara da varıldı.
36 haftada, zorlu vital kapasitede tedavi edilen grup ve plasebo grupları arasında MUNIX ALSFRS-R için anlamlı bir değişiklik gözlenmedi. Bununla birlikte, bu deneme küçüktü ve bu önlemlerin her birinde CNM-Au8’i destekleyen eğilimler, daha küçük, ancak potansiyel olarak anlamlı etkileri görmek için daha güçlü ve daha büyük bir denemenin değerli olacağını gösteriyor.
Burada 36 hafta boyunca ALSFRS-R’de altı puandan daha az düşüş olan biri olarak tanımlanan, yanıt analizi ve bazı araştırma sonuçları, yaşam kalitesi ALSSQOL-SF skorunda olduğu gibi, plaseboya göre CNM-Au8 için önemli bir fark göstermiştir. Açık etiketli ve daha ileri araştırma sonuçlarında, ölüm, trakeostomi, NIV (non-invaziv ventilasyon) veya gastrostomi tüpü gibi kriterlerle ölçülen hastalık ilerlemesi, ya da 96 hafta boyunca öngörülen sağkalıma karşı gözlemlerin her ikisi de CNM-Au8’i destekledi. Önceden belirlenmiş katılımcı analizinde, uzuv başlangıçlı katılımcılarda (limb onset participants), daha güçlü bir etki göstermiştir.
CNM-Au8, bugüne kadar, herhangi bir önemli güvenlik endişesi olmaksızın iyi tolere edilebilir görünmektedir.
CNM-Au8 şu anda HEALEY Platform Denemesinde test ediliyor ve sonuçların 2022’nin ikinci yarısında okunması bekleniyor. 161 katılımcının katıldığı çalışmada 30 mg veya 60 mg’lık günlük dozun, çift kör ve plasebo kontrollü olarak 24 hafta boyunca ölçüleceği duyuruldu. Tedavi/plasebo oranı 3: 1’dir. Birincil sonuç ölçüsü, yavaş hayati kapasite (solunum), elle tutulan dinamometre (kas gücü) ve hayatta kalma gibi ikincil ölçümlerle ALSFRS-R’deki başlangıç çalışmasına göre değişiklik göstermektedir. Bu platform denemesindeki diğer keşif amaçlı sonuçlar arasında DNA, nörofilament değerlendirmesi, konuşma analizi, kan/idrar/BOS biyobelirteçleri ve ev spirometrisi yer alıyor. Uzuv başlangıçlı katılımcıların önceden belirlenmiş bir alt grup analizinin planlanıp planlanmadığı açıklanmamıştır.
Öneri
SAC, CNM-Au8’in ALS’li kişilere herhangi bir fayda sağladığı sonucuna varmak için şu anda yeterli kanıt bulunmadığını önermektedir. Bugüne kadarki deneme sonuçları ve HEALEY platformu denemesinin bir kolu olarak devam eden daha büyük çalışma olması göz önüne alındığında, temkinli olmakla birlikte iyimser olmak için de neden var.
ALS/MND Dernekleri Uluslararası İttifakı
(International Alliance of ALS/MND Associations)
Ocak 2022
__________________________
* Clene ana sayfası için linki tıklayabilirsiniz https://clene.com/
Çeviri: Didem Dengiz Karasu
BİLİMSEL DANIŞMA KURULU TAVSİYELERİ- BRAINSTORM CELL THERAPEUTICS – NUROWN
BrainStorm tedavi rejimi, bir kişinin kendi kök hücrelerinin (otolog olarak adlandırılan) kemik iliğinden alınması ve daha sonra kök hücrelerin yeteneğini artırmayı amaçlayan, büyüme faktörleri adı verilen koruyucu maddeleri yapmak ve salgılamak olan NurOwn adlı bir kimyasalın varlığında vücut dışında büyütülmesini içerir. Kök hücreler daha sonra beyni ve omuriliği (beyin omurilik sıvısı veya BOS olarak adlandırılır, Ing. CSF) bir iğneyle (intratekal veya BT enjeksiyonu olarak adlandırılır) yıkayan sıvıya birden çok aralıklarla enjekte edilir. Umulan, bu kök hücrelerin motor nöron dejenerasyonunun ilerlemesini ve dolayısıyla ALS semptomlarının ilerlemesini yavaşlatabilmesidir.
2016’da, faz 2 klinik deneyi tamamlayan ilk denetimli yayın çıktı.
Faz 2 deneme verileri 48 ALS hastasını (tedavi edilen 36 ve 12 plasebo) içeriyordu ve Aralık 2019’da Neurology dergisinde “MSC-NTF hücrelerinin tek doz transplantasyonu güvenlidir ve erken dönem umut verici etkinlik belirtileri göstermiştir” başlıklı yayınlanmıştır.
2017’de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki altı bölgede birden fazla NurOwn dozunu test eden bir faz 3 klinik denemesi başlatıldı. Deneme, çift taraflı kapalı (double blind) olarak yapıldı. Yani ne araştırmacılar ne de katılımcılar aktif tedavi mi yoksa plasebo mu aldıklarını bilmiyorlardı. Birincil degerlendirme, NurOwn’un tekrarlanan intratekal enjeksiyonlarının güvenliğini ve NurOwn’un ALSFRS-R olarak adlandırılan bir ölçek kullanarak ALS’nin ilerlemesini yavaşlatma yeteneğini incelemekti. NurOwn ile tedavi edilen kök hücrelerin amaçlanan biyolojik etkiyi sağlayıp sağlamadığını belirlemek için, nörotrofik faktörler (yüksek seviyeleri hedefleyen) ve nörodejeneratif/nöroinflamatuar faktörler (düşük seviyeleri hedefleyen) Biyobelirteçler BOS sıvısında ölçüldü.
17 Kasım 2020’de, 3. aşama klinik araştırmanın ilk verilerini açıklayan bir basın açıklaması yayınlandı. Deneme, rapor edilen verilerin hiçbirinde, özellikle ALSFRS-R kullanılarak hastalık ilerlemesinin birincil ölçümünde istatistiksel beklentiyi karşılamadı. Yapılan basın açıklamasında, hastalığın erken evrelerindeki bir alt grup için ALS’nin ilerlemesinde klinik olarak anlamlı bir yavaşlama olduğu ancak bu sonuçların da istatistiksel olarak yeterli olmadığı açıklandı. Buna karşılık, NurOwn tedavisinin, plasebo grubuna kıyasla nörotrofik biyobelirteçlerde artış ve nörodejeneratif ve nöroinflamatuar biyobelirteçlerde azalma ile sonuçlandığı ve bu çalışmanın elde etmeyi umduğu şeyle uyumlu olduğu bildirildi. Takip analizi, hastalığın erken donemindeki önceden belirlenmiş alt grubunun ileri analizine ek olarak, bu biyobelirteç sonuçlarının herhangi bir ek bilgiyi ortaya çıkarıp çıkaramayacağını araştıracaktır. Ocak 2021 itibariyle bu öneri, 9 Aralık 2020’de Uluslararası ALS/MND Sempozyumu’nda sunulan ek verilere de dayanmaktadır.
10 Aralık 2021’de NurOwn faz 3 verileri, Muscle & Nerve dergisinde ‘’ Amyotrofik Lateral Sklerozda yüksek seviyelerde nörotrofik faktör salgılamak üzere tesvik edilen Mezenkimal kök hücrelerin randomize, Plasebo Kontrollü Faz 3 Çalışması’’ başlıklı yayınlandı. Tartışmanın başında “Bu Faz 3, plasebo kontrollü, randomize çalışmanın birincil ve ikincil etkililik son noktaları istatistiksel olarak anlamlı değildi, ancak çalışma, çalışma tasarımı ve gelecekteki kliniklerde kullanım için tedavi yanıtının potansiyel biyobelirteçleri hakkında önemli bilgiler sağladı.” İfadesi yer alıyordu.
Kısaca, önceden belirlenmiş analizlerin hiçbiri NurOwn’un plaseboya göre önemli bir faydasını göstermedi. ALS topluluğu arasında bu verilerin ışığında en çok tartışılan karşılaştırma, başlangıçta >35 ALSFRS-R puanı olan önceden belirlenmiş bir alt gruptaki yanıt verenlerin ölçümleri baz alindiginda, 26 kişiden 9’unun NurOwn’da yanıtlayıcı kriterlerini karşıladığını, 32 kisinden 5’inin ise plaseboya yanıt verdiğini göstermiştir. Bu, NurOwn’un yararına doğru eğilim gösterirken, karşılaştırma istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,29) ve yalnızca dört bireylik bir fark olmasi, bunun NurOwn grubunun tedaviye bağlı yaniti mı yoksa placebo grubu ile aynı etkilerin mi olduğunu bilmenin bir yolu olmadığını gösterir. Not olarak, bu önceden belirlenmiş alt grup, burada yayınlanan çalışma protokolünde belirtilmemiş görünmektedir.
Post hoc analizler, NurOwn’un bir miktar etkililiğe sahip olabileceğini gösteren eğilimleri ortaya koymaktadır. Bu çalışmadan öğrenilenleri kullanarak yeni bir takip klinik deneyi önerilmektedir. Bu tür post hoc analizler, özellikle “keşifsel etkinlik son noktalarının test edilmesinde çoklu karşılaştırmalar için hiçbir ayarlama yapılmadığı” durumlarda, genellikle fayda kanıtı olarak değil, daha ileri çalışmalara bilgi vermek için kullanılır. Post hoc analizlerden edinilen bilgiler yanıltıcı olabileceği için, bu yöntem endüstride yaygın olarak kabul edilen bir uygulamadır.
NurOwn, VEGF gibi nörotrofik faktörlerde anlamlı bir artış ve MCP-1 gibi nöroinflamatuar belirteçlerde ise azalma gösterdi, ancak NfL seviyelerini önemli ölçüde değiştirmedi. Bu biyobelirteç sonuçları bize NurOwn’un bir dereceye kadar istenen biyolojik etkiyi elde ettiğini söylüyor. Bu biyobelirteçlerin hiçbiri klinik etkinin göstergesi olarak henüz doğrulanmadı veya kabul edilmedi ve nöronal sağlığın göstergesi olarak daha geniş bir kabule en yakın olan belirteç olan NfL, NurOwn tarafından plaseboya göre önemli ölçüde azalmadı. NfL’deki azalmaya yönelik bir eğilim, başka bir araştırmaya bazı destekleyici katkilar sağlayabilir.
Son olarak, 3. aşama klinik araştırmaya katılan birkaç kişi olumlu deneyimlerini kamuoyuyla paylaştı. Plasebo yerine NurOwn ile tedavi edilen ve hastalığın ilerleme yörüngesinde radikal bir değişiklik yaşayan kişilerin net sayısını gösteren ikna edici nokta verilerinin yokluğunda, herhangi birinin bunun NurOwn’un bir etkisine bağlanıp bağlanamayacağını bilmesi imkansızdır. Üstelik, yayınlanmış bir ikincil sonuc baskisinda, >35 başlangıç ALSFRS-R grubu icinde , >%100 iyileşme gösteren NurOwn kullanan 9 kişiden 7’si ve plasebodaki 5 kişiden 5’i olmak uzere toplam 13 bireye rastlanmistir.
NurOwn’un Genişletilmiş Erişim veya Hastane Muafiyeti programlarındaki herhangi bir deneyime katkısını belirlemek de mümkün değildir, ancak bir kez toplandıktan sonra, bunlardan elde edilen veriler BrainStorm’un gelecekteki herhangi bir deneme için ileriye dönük bir yol belirlemesine yardımcı olmada değerli olabilir.
Öneri
SAC, NurOwn’un ALS’li kişilere herhangi bir fayda sağladığı sonucuna varmak için şu anda yeterli kanıt bulunmadığını önermektedir. Kapsamlı post hoc analizin, NurOwn’un plaseboya göre bir miktar klinik fayda sağlayabileceğini düşündüren olası eğilimleri ortaya çıkardığı göz önüne alındığında, ileriye dönük herhangi bir ilerleme icin bugüne kadar öğrenilenleri kullanan ikinci bir aşama 3 klinik deneyi içermelidir. Çok sayıdaki anekdotsal fayda raporlarıyla ilgili olarak, önemli sayıda bireysel deneyimlerde, NurOwn’un plaseboya göre büyük ölçüde fayda sağladığını gösteren hiçbir nokta verisine rastlanmamıştır.
ALS/MND Dernekleri Uluslararası İttifakı
(International Alliance of ALS/MND Associations)
Ocak 2022
__________________________
* BrainStorm ana sayfasi icin linki tiklayabilirsiniz https://brainstorm-cell.com/
Çeviri: Didem Dengiz Karasu